13 Haziran 2019 Perşembe

24/25

‘’Ne zaman çıkmaza girer ve ne zaman kaybolduğunu hissedersen yıldızlara bak, ben orada olacağım…’’
13 Mayıs 2019
21:55
bu sözü 1 ay önce, telefonumdaki not defteri bölümüne yazmıştım.
Ve bir sene önce, pastamın üzerindeki mumu üflemeden önce de dileğim şu şekildeydi;
‘’her şey hayal ettiğimden de güzel olsun ve mutluluk hayatımda  pervane olsun.’’
her şey hayal ettiğimden de güzel olmadı. Tökezledim,

fazlasıyla sınandım, sevdiğim insanlar ağır hastalıklar yaşadı ve kaybetme korkusunu iliklerime kadar hissettim.  Bana güvenen insanları hayal kırıklığına uğrattım. Hayatımdan hiç insan çıkarmamış birisi olarak,  hayatımdan insan elemeyi öğretti hayat bana ve usulca da ekledi;
Sana kattıklarını koy cebine ve yola ‘tek taraflı mücadeleden bir cacık olmaz tatlım’ diyerek devam et dedi.
24 yıl boyunca kendisini ispatlamaya, kendisini anlatmaya, sen koşma ben koşarım peşinden, alttan alır hatalarını görmezden gelir, susar ve seni kocaman severim diyen kızı hayat 24 yaşında fena tokatlamıştı. O işler öyle yürümez tatlım, böyle yürür demişti.
24 yaşımda kendimi sevmeyi öğrendim ben.
Kendimi kabullenmeyi, kendime değer vermeyi, pes etmezsem yapabileceklerimin uçsuz bucaksız olduğunu hep  24’üm de öğrendim.
Yeni bir ortama girme fobisi olan birisi olarak yeni ortamlara girip, yeni insanlar tanıdım. Kocaman sevdim onları. Yanlarında ‘mış’ gibi değil de filtresiz olabilmeyi de o insanlardan öğrendim.
Ve en çok 24 yaşımda ağladım ben.
Kalbim öyle acıdı, öyle parçalandı ki… Nefes alamıyorum zannettim.  Bitsin istedim, tanıdığım bütün insanları tanımamış olmayı da 24’üm de istedim.
En çok 24 yaşımda pes ettim ben, kendimi değersiz, işe yaramaz gördüm. Elimi attığım her iş fiyaskoyla sonuçlanınca ‘iyi bir şey’ lerin olabileceğine dair umudumu da 24’üm de kaybettim ben.
İnsanın kendisine yaptığı psikolojik baskının dibini yaşattım kendime. Evet çok ağladım, evet çok kızdım, evet çok öfkelendim ve evet çok tükendim ve tükettim kendimi ve  evet artık tek tel olan ‘beyaz saçım’ tek değildi.
Çoğalmıştı.
 Ne yaşamış olursam olayım ‘keşke’ dememeyi öğrendim. Çünkü yaşamadan bilemez insan. Hayat tam da böyle bir şey değil mi zaten?.
Meditasyon yaparak içimdeki çocuğu kapattığım zindandan ağlayarak çıkarttım. En büyük korkum, sana geç kalmış olmaktı. Kalmamışım…
Çocukluğum da tıpkı ailem gibi ne yaparsan yap ben hep buradayım dedi ve öyle de oldu.
Bir sayfayı kapatırken yeni bir sayfa açıyorum şimdi.
Tertemiz.
Su gibi berrak.
Beni bu yaşımda neler bekliyor bilmiyorum.
Kaç kişi elenecek , kaç kişi dahil olacak lunaparkıma bilmiyorum.
Bir yanda sevinç gözyaşları olurken diğer yanda ama kalbim kırıldı diye de gözyaşı dökecek miyim 25’imde inanın bilmiyorum.
Sürpriz bir kutu..
Sadece ‘anı’ yaşamak, doyasıya ışık saçıp, kocaman sevmek istiyorum.
ne yaşarsam yaşayayım sevginin ne kadar kıymetli ve yüce bir güç olduğunu unutmamayı diliyorum.
Bu sefer dileklerimi kırmızı balonuma fısıldayıp, öyle bırakacağım uçsuz bucaksız gökyüzüne…
iyi ki doğdum, iyi ki varım.

23 Nisan 2019 Salı

Ayna

Yüzleşme…
Bir çok insanla, ailenle, arkadaşlarınla, sevgilinle yüzleşmeye cesaret edersin de kendinle yüzleşmeye cesaret edemezsin.
Kabul etmezsin , çünkü kendine itiraf etmek ağır gelir. Kaçmaksa bu oyunun en kolay kısmıdır. 
Kimine göre güzelken, kimine göre çirkinsindir.
Kimine göre enerjikken, kimine göre fazla olumsuzsundur.
Kimine göre başarılıyken, kimine göre başarısızsındır.
Kimine göre (fiziken) zayıfken, kimine göre şişmansındır.
Bu liste böyle uzar gider de sen kendine göre nasılsın?.
Zayıf mısın mesela? Ya da çirkin misin?
ya da başarılı olarak görüyor musun kendini?.
ya da hepsini geçtim, sen nasılsın sahiden?. Güneşli misin? Parçalı bulutlu musun yoksa  yağmurlu musun?.



İtiraf ediyorum,
Bununla yüzleşmem çok ağır oldu. Kendimi kabullenmem, defolarımı sevmem, duvarlarımı yıkmaya çalışmam ve dahası…
Hiçbir şey göründüğü gibi değildi.
Kendi egonuzun efendisi bir şekilde yüzüme karşı ‘salaksın’ dediğiniz zaman da kendimi toparlamaya çalışıyordum.
Çünkü ben zaten, kırılmış ve kendini kırmış bir kızdım.
Ve ağlarken akan rimelim de, nasıl göründüğüm de umurumda değildi.  
Sonra kalktım, aynanın karşısına geçtim.
Ağlamaktan gözleri şişmiş,burnu kızarmış, rimeli akmış, saçları dağılmış kıza baktım..
Vay be dedim.
Nerden nereye görüyor musun , hazır mısın diye de sormayı ihmal etmedim.
Her ne kadar bu yüzleşmeye hazır olmadığımı bilsem de,  deli cesaretiyle işte ağlayarak ‘Hazırım’ diye bağırdım.
Yorgun olduğunu biliyorum ama insanların seni yormasına, üzmesine izin veren sensin. Kendine acı çektirmeyi, kendine yüklenmeyi bırak. Sahiden bırak çünkü asla işe yaramıyor. Kaçma.
Seviyorsan git söyle. Sevmiyorsan konuşma. Hayatını kendin kolaylaştırabilirsin ve yine hayatını kendin zorlaştırırsın.
Hayatında olan insanların senin evinin (kalbinin) sahipleriymiş gibi davranmalarına izin verme , unutma onlar misafir. Kimi uzun süreli kimi kısa süreli. Evi onlara teslim edip, kendi evini terk etme. 
ve ağlama.
ve pes etme.
ve  artık taviz verme
ve vazgeçtim, seviyorsan gidip konuşma. Git yüzüne tükür.
Evet doğru anladınız, yüzleştiğim kişi kendimdim.
Sonrası acı…
Sonrası ah be…
Sonrası umut …
Sonrası aynayla kucaklaşma…
-Bu arada sen hiç aynaya baktın mı diyen arkadaş, baktım.
Uzun zaman aldı ama bakıştık. Ve senin aksine,
Biz birbirimizi çok sevdik (beni sevmediğin için sana ne kadar teşekkür etsem az) sonra  sarıldık. Kucaklaştık. Özür diledik.
Söz verdik, güzel şeylerin bizim tarafta olduğunu kesinleştirdik.
Ha bu arada haberini de aldım,
Evlenmişsin, umarım ‘güzeller güzeli’ eşinle ayna karşısında bir ömür mutlu olursunuz…-
Ayna ayna söyle ona, ondan güzeli yok bu dünyada!
Ve sonra durdum, düşündüm.
Sevgi
en en kıymetli şey sensin.
Sevgi,  
senin çözemeyeceğin hiçbir şey yok, tıpkı renkli balonlar gibi..
ve evet, hayat en en en güzel hediye.

*kendinizle yüzleşmekten korkmayın*

9 Şubat 2019 Cumartesi

Kalbimdeki Yabancı

Seni tanımıyorum, tanımak istiyor muyum inan şu saatten sonra  onu da bilmiyorum yabancı. 
Daha düne kadar yokken bir an da boktan bir belirsizlikle gelmeni doğal karşılıyorum. Doğal karşılıyorum çünkü buna izin verenin ‘ben’ olduğumu çok iyi biliyorum.
O yüzden yabancı, seni tanımak istemiyorum.
Seni ‘sen’ olduğun içinde sevmek istemiyorum.
Merak edersen eğer,  sodayı sade severim ben ama işte tercih meselesi olur ya arada -limon sıktım içine.
(Sarışınlardan nefret edersin ama sarışın bir hatunla evlenirsin ya hani? Öyle düşün)
Saçmalama senin gibi hayatıma sıçmadım.
Sadece sodaya limon sıktım, kıps.
Düne kadar izin verdiğim her şeyi geri alıyorum senden yabancı.
Mütemadiyen en uzakta kalacak, oraya ait olacaksın bende.
Çünkü, hak ettiğin yer orası.
Kin yok, nefret yok, düşmanlık yok. İnan hiçbir şey yok.
Bu saydıklarımın olması çok çok tehlikeli.
Neden biliyor musun yabancı?
Çünkü nefret de bir duygu.
Kin de bir duygu.
Düşmanlık bile bir duygu.
Ve sen, bunları hak etmiyorsun.
O yüzden sen ‘ben’de nötrsün.
Kalabalığın içinde herkes gülen gözlerime şahit olurken, sen onu göremeyeceksin.
Karşıdan gelen sen olunca, yolumu değiştirmeyeceğim ama seni de tanımayacağım.
Özür dilerim yabancı, bunu isteyen sendin.
Beni çok yordun. Ben yorulmaya gelemem.
Ben bir belirsizlikle mücadele edemem.
Cesaretin varsa, karşıma çık hesaplaşalım ne dersin?
Yemez ama değil mi?.
-Yemez.
Şimdi yol ayrımı dediğimiz yerdeyiz,
Ben daha sana gelememişken sen ben’den gittin be yabancı.
Sen ‘ben’den gittin ve benim beklediğim o ‘gemi’ geldi.
Biri gider, biri gelir dedikleri buymuş sanırım.
Evet yordun beni, fazlasıyla da üzdün, ağlattın da belki
Ama
Biliyorum ki bu yaşadıklarımı yaşamadan ‘son nefesini’ vermeyeceksin. Kötü niyetle söylemiyorum bunu.
Güzel dileklerle söylüyorum yabancı.
‘’İster mutlu ol, istersen delir, umurumda değil’’
bu arada sodam bitti,
şimdi iki çay söyle de güzelce gidelim kalplerimizden.
sahi, ben senin kalbinde hiç olmamıştım ki…
neyse, sen o iki çayı söyle.
ben ve kalbim senin gidişinin şerefine içelim.
biri açık, biri demli olsun.

23 Ocak 2019 Çarşamba

on yıllık değişim ?!

Az önce bir yazıda okudum, şöyle yazmıştı kadın,
10 sene öncesine gidip kendime şahane akıllar vermek istedim bu iki fotoğrafı birleştirirken.
Öyle hoşuma gitti ki…
Bulabildiğim en eski fotoğrafımla, şimdi ki fotoğrafımı birleştirip onunla konuşmak istedim bende.
Şuanda gülümseyerek baktığım şu iki kareye 10 sene önce çok daha farklı bakıyordum.
Pembe tişörtlü kıza karşı çok acımasızdım mesela. Ama bunu ben yapmadım. -Ailem dışındaki-  insanlarda çok acımasızdı pembe tişörtlü kıza. Yani beni, ona karşı acımasız yapan sizlerdiniz aslında.
‘’Sen hiç aynaya baktın mı?’’
‘’Seni sevebileceğimi cidden düşündün mü?’’
en kibar ve acılı olanlarıydı mesela.
ve ben daha 14 yaşındaydım.
Daha kötüsü de oldu.
Hastalığımla da vuruldum.
İnsanlar yaşları küçükken çok daha acımasızlar maalesef.
-Aileler, çocuklarınızı güzel yetiştirin derken boş konuşmuyoruz inanın.-
Ve şuan, bu satırları yazarken bile istemsizce geriliyorum.  O anlar canlanıyor gözümde.
Hayal kırıklıklarım, kendimi ispatlamaya çalışmalarım ve fiyaskolarım.
İnsanlardan kaçmam..
Bakın, insanın kendisiyle çatışması, her şeyde dönüp suçu kendisinde araması, agresif olması ve daha bir sürü şeyin sebebi karşımızdakiler olabiliyor çoğu zaman.
İnanın, pembe tişörtlü kızı –o zamanlar- çok sevmeye çalıştım.
Tüm kalbimi, sevgimi ona açmaya çalıştım. Ama her seferinde bir şey oldu. Başaramadım. O kızı koruyamadım. O kızı sevemedim.
Kendimi sevemedim.
Şuan;
Her şey çok başka.
her şey çok daha huzurlu
olması gerektiği gibi sanki…

 Kimine göre çirkin ördek yavrusunun hikayesi kimine göre büyüme..
Arkadaşlarıma göre de ‘aman kilo alma, yaşlı gösteriyor seni’
Herkes istediğini düşünebilir.
-Önemli olan benim düşüncelerim, bunu da geç öğrendim.-
Kendime göre ise sadece sevgi.
Şimdi hem o pembe tişörtlü kızı, hem de diğer kızı seviyorum.
Saygı duyuyorum.
Önemsiyorum.
Dinliyorum.
İkisiyle de ara ara muhabbet ediyoruz, durumlar iyi :)
Sevgili 10 sene önceki Ceren;

-kendini boş şeyler için üzüyorsun.Yapma. Kilo dediğin verilir hem senin sağlık sorunların var her şey düzelecek. Gülümsemeye devam et. Unutma sen, sana emanetsin.

-Kendini kimseyle kıyaslama. Kimseden daha iyi olmak zorunda değilsin ve lütfen kendini diğer hem cinslerinle kıyaslamayı bırak.  Bu kıyaslama hayatının hiçbir noktasında işine yaramayacak. Bırak Alah aşkına. Onun dümdüz saçları varsa senin de kıvırbaşların var!

-Gelecek için endişelenme,  endişeni ve sabırsızlığını minimuma indir. Her şey halloluyor. Mühim olan sağlık.

-Mutlu ol. En küçük şeyden bile mutlu ol.

-Çok sev.

10 sene önceki halim, inan seni omuzlarından tutup sarsmak kendine gel artık demek istiyorum. Çünkü sana sinirliyim.
Çünkü çok gereksiz şeylerle uğraştın.
Değdi mi peki?
Değmedi.
İki fotoğraf arasında 10 yıl değil de 10 gezegen var sanki.
sanki başka bir zamanda yaşandı başka bir evrende.
Zaman akışkan ve ellerimde tutamıyorum.
Fakat yine, her şey de olduğu gibi
İYİ Kİ!
Eğer o pembe tişörtlü kız olmasaydı, şuan ki ben olamayacaktım.

24 Kasım 2018 Cumartesi

Benim Dünyamda; ÖĞRETMEN

Bugün, bakın bugün çok güzel ve özel bir gün. Kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar özel hatta.
Bugün, öğretmenler günü.
Bugün, kahramanlarımızın günü.
Tamamen kendi duygu ve düşüncelerimle ‘öğretmen’ denildiğinde neler hissediyorum, tüylerim nasıl diken diken oluyor, neden öğretmenleri kalbim yerinden çıkacakmış gibi seviyorum onlardan bahsedeceğim.
Ve inanın, şu satırları yazarken bile heyecanıma, kalbimin hızla atmasına engel olamıyorum.
‘’Her Çocuk Özeldir’’ filmi öğretmenler için şöyle der;
Hayatta en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır.
Teşekkür ederim hayat bana bu mucizeyi sağladığın için…
Teşekkür ederim hayat, bana sadece dersi öğretmekle kalmayıp sevgiyi, saygıyı, vefalı olmayı, içtenliği, samimiyeti, düştüğümde nasıl kalkacağımı ve daha nicesini öğreten öğretmenler karşıma çıkardığın için.
Teşekkür ederim, çok çok teşekkür ederim.

Bugün, öğretmenler günü
Öğretmen arkadaşlarım için birer çiçek aldım ve bir dükkana girdim elimde çiçekler…
Kadın tüm içtenliğiyle sordu, ‘’Öğretmen misiniz?’’
-İçimden evet, evet, evet, evet diye haykırsam da kuru bir- maalesef hayır diyebildim.
Öyle üzüldüm ki, öyle eksikliğini hissettim ki…
Ve evet, biraz da gözlerim dolmuş olabilir.
Ama o ‘öğretmen’ hissini yaşamadan ölmek istemiyorum kesinlikle.
Sizlerle yenilenmek, sizlere gözlerim parlayarak bir şeyler anlatacağım o günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Dilerim bir gün kavuşuruz.


Öğretmenler;
 Sizler birer mucizesiniz. Sizler öyle bir mesleğe sahipsiniz ki bir değil bin kalbe dokunuyorsunuz. Ve evet sizler, sadece benim değil bütün öğrencilerin kahramanısınız. Ve sizler için yapılan kötü hiçbir ithamı kabul etmiyorum. Sizlere saygım, sevgim sonsuz.
Kalbimde sizler için özel bir köşe var.
Sizden öğrendiklerim, sizlerin sevgisi, sizlerin şevkati ve daha nicesi hepsi orada.
Bugün, çoğunuzla telefonda konuştum çoğunuza da sosyal medya aracılığıyla ulaştım.
sizleri çok seviyorum.

Ana sınıfında ki  öğretmenimden, üniversitedeki öğretmenlerime kadar…
Her birinizi, çok seviyorum.
Sizlere karşı bilmeden bir saygısızlığım olduysa da affınıza sığınıyorum.
Bugün sizlere de söylediğim gibi, sizlerin öğrencisi olduğum için öyle şanslıyım ki...
Yorucu ve biraz da karmaşık olan hayat serüveninde sabırla benimle konuştuğunuz, yoluma ışık olduğunuz için
çok teşekkür ederim.
Benim sizlere olan teşekkürüm bitmez, tıpkı sevgimin bitmeyeceği gibi…
Sizleri kalbim yerinden çıkacakmışçasına çok seviyorum.
Öğretmenler gününüz kutlu olsun.

11 Eylül 2018 Salı

Dünyana Işık Ver Olur Mu?



Sanki, çiseleyen yağmurun tadını çıkarmak yerine, ondan kaçıyorum.
Sanki, sevmem gerekirken sevmeyi reddediyorum.
Sanki, ben gülerken aslında ağlıyorum.
Sanki, beceriksizin tekiyim.
Sanki, ben biraz kendimi sevemiyorum.
Sanki, her şey bomboş.
Hani bazen hayatınızın altı üstüne gelir ya işte aynen öyle oldu. Çok üzüldüm, çok hırpalandım ve kendi kendimi fazlasıyla hırpaladım. Bana iyi gelen insanlar bile iyi gelmemeye başladı.
Önce kendimden sonra da insanlardan uzaklaştım.
İşte o noktada şu sözü hatırladım;
‘’ Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını? ‘’ –Şems-i Tebrizi
Bu sözün hayat enerjimle bir bağlantısı olabilir mi? Neden olmasındı ki?  Sözü yazmak bile öyle iyi geldi ki, siz düşünün.  Teşekkürler Melek bu sözü bana ilmek ilmek işlediğin için.
Teslim olmayı, hayatın benimle birlikte akmasına izin vermeyi bu sözle öğrendim dersem yalan olur, öğreniyor ve uygulamaya çalışıyorum. Bu sefer lafta değil. Cidden öğreniyorum.
---

Önce mezun oldum, çok sevdiğim okulumdan ayrılmak öyle zordu ki… Okul eğitim yuvasıdır sözünü fazlasıyla içselleştirmiş ve çok fazla okul değiştirmiş birisi olarak eğitim yuvalarımdan ayrılmak her zaman çok zor oldu. Sevgili Şırnak Ömer Keçecigil İlköğretim Okulu inan senden ayrılmak da Üniversitede ki Fakültemden ayrılmak kadar zordu, ve evet her ayrılık beni salya-sümük ağlatır. Her zaman yaptıkları mesleğe saygı duyduğum hocalarımdan ayrılmak da arkadaşlarımdan ayrılmak kadar zordu. Sevgili Hocam, size verdiğim sözü mutlaka tutacak elimde belgemle yanınıza koşacağım. Yolumda ışık olduğunuz içinse çok şanslıyım. Siz çok kıymetli, siz çok değerli, siz daima en minnoş hocamsınız. Ve hep iyi ki...

Mezun olma durumunu sindiremeden sağlık sorunları, vefatlar derken hayatımın alt-üst olduğunu iliklerime kadar hissettim. Ha bu arada, işsizdim.
Her şey üst-üste gelince, bende pes etmeyi seven dibe çöktüğü zaman oradan yukarı zıplaması epey zaman alan bir kişilik olduğumdan olsa gerek –bunun kilomla bir alakası kesinlikle yoktur!- durdum. Evet sadece durdum. Öyle boş boş baktım.
Ve sadece ağladım. Vah-tüh ağlamasından çıktım, rahatlamak için ağladım. Ve inanın, o da sıkmaya başlıyor. Yeter daaa, kendine gel diyor sana içindeki çocuk. Belki de içimdeki laz uşağı bilemicem. Dünyanın sonu sanki. Bir silkelen, bir kendine gel, bir gülümse.
İşte bu zamanları yaşarken ne okudum, ne yazı yazdım. Sadece kafamda  hayali kötü senaryolar kurdum.
Yapamam gibi, Olmayacak gibi, Başaramayacaksın bulaşma gibi…
Ki bu zamanlarda yanımda olan insanlar, arkadaşlarım, öğretmenlerim sizler iyi ki varsınız. Benim en büyük şansım sizlersiniz ve sizlerde bunu biliyorsunuz.
İyi ki…
Sonra işte bu sözle tanıştım, nerden biliyorsun hayatının altının üstünden daha güzel olmayacağını diyip, koşmaya başladım.
Yürümek kesmezdi, koca yaz geçmiş, Ağustosun ortasına gelmiştik. Hayatıma ve sağlığıma çekidüzen vermem gerekiyordu, en acilinden.
Ve inanır mısınız bilmem ama, başardım.
Ve bir kart çektim.
Kartta şöyle yazıyordu,
‘Dünyana Işık ver’.
-Etrafındaki her şeye ve herkese ışık ver. Bil ki o ışık, senin dünyana da yansıyacak-
Sonra bir kart daha çektim.
Onda da şöyle yazıyordu.
‘Yolun Açık’
-Merak etme, yolunda uçarak gidiyorsun. Sanki bir küheylanın kanatlarında uçar gibi..

Seviyle, Aşkla, Umutla Kalın.
Hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin.
Ve şimdi gülümseyin. =)
Sevgilerden bir demet..

31 Mart 2018 Cumartesi

Tüneldeki Işık


Hayatım boyunca hep ‘her son yeni bir başlangıçtır’ sözünü işittim. Ve bir süre sonra bu söze sinir olmaya başladım. Çünkü hiç bir son bana yeni bir başlangıç getirmiyordu. Tünel hep karanlıktı. Tünelin sonunda ya ışık yoktu, ya da ben o ışığı göremeyecek kadar salaktım.
Evet, İtiraf ediyorum.
 Salakmışım.
Hani hayat sana çok istediğin bir şeyi vermez, aslında o istediğin şeyi vermemesinin sebebi seni bir şeyden koruyacak olmasıdır denir. Ve sen buna asla inanmazsın.
İşte bende de şans olsa diye girersin lafa bildin mi?
Ve sonunda diyeceğin şey daima ‘iyi ki o olmamış’ olur.
(Doğru tespit.)
Çünkü hayat, sürpriz yumurtanın ta kendisidir sevgili okur.
Çikolatasını yemek keyifli, yumurtasını açıp baktığımızda, of bu mu oyuncak sevmedim ben bunu diyecek kadar da keyifsizdir çoğu zaman.
İşler istediğimiz gibi gidince bizden mutlusu, bizden şanslısı yokken, işler tam tersi olduğunda da bizden öfkelisi, bizden bahtsızı olmuyor. Buna da hayatın gerçekleri deniyor.
Cerenle Hayatın Gerçekleri çok yakındaaaa!!!!
Nil Karaibrahimgil bir köşe yazısında şöyle özetlemiş durumu, ‘’Karanlık günler olacak. Düşeceksin de. Yaralar da açılacak. O zamanlarda şunu unutma: Tünel bitecek. Kalkacaksın da. Kabuk da bağlayacaksın.’’ Yani diyor ki;  Korkma , bırak yaralar açılsın, bırak karanlık günler olsun, bırak düş. Bunlarda geçecek. Ve bunları 17 yaşındaki haline söylüyor 30 küsüründeyken…  Ne tatlı…
Kim 17 yaşındaki haline bir şeyler söylemek istemez ki?.
Ben isterdim mesela. Ben şuan bizzat 17 yaşımda olmak isterdim. Ve ona derdim ki,
‘’Kendini çok sev, çok çok çok sev. Öyle güzel sev ki kendini, kendisini sevmeyenler imrensin sana’’
‘’Her şey de bir hayır olduğunu unutma, kafanı yorma yoluna devam et’’, ise söyleyeceğim bir diğer şey olurdu.
Ha unutmadan bir de ona Suat hocasını çok iyi dinlemesini söylerdim. Sadece matematiği sevdirmekle kalmadı, moral-motivasyonumun artması için de elinden geleni yaptı hemde sevgili eşiyle birlikte.  Yani bir öğretmenin yapmayacağı, hatta yapmak zorunda olmadığı şeyleri benim için bir ‘baba’ edasıyla yaptı. Teşekkür ederim, çok çok teşekkür ederim…
İyi ki siz, hep siz, can siz.
Farkında olmadan istemediğim, ofladığım bir çok şey bir yapboz gibi birleşmiş aslında.
Şöyle bir geçmişin tozlu sayfalarını kurcaladağım zaman bunu daha iyi anladım.
Sen’de anlayacaksın. Belki şuan değil ama sonra, çok sonra bunu anlayacak ve iyi ki diyeceksin.
Üniversite son sınıf öğrencisiyim, ve okuduğum bölüm zerre kadar ilgimi çekmiyor. Bunu anlamam da çok erken olmadı, maalesef.  Çok fazla ‘keşke’ demeyen birisi olarak tek keşkem neden istediğim bölümü okumak için falanca yere gitmedim diye hayıflanmamdır. Evet zamanında hayıflanıyordum ama şimdi, hayır. Bu okula gelmeseydim çok sevdiğim hocalarımı asla tanıyamayacaktım mesela. Öyle çok seviyorum ki, böyle bir sevgi yoktur cidden.
Manyak gibi seviyorum yani.  Ve yüzlerine karşı söyleyemesem bile benden asla kurtulamayacaklar, hayır bir kere beni unutmalarına fırsat vermeyeceğim üzgünüm örtmenlerim.
Bende bu şekil bir manyağım ne yaparsınız.
Yani bir şey istemediğimiz gibi olsa bile sonunda mutlaka ışıldayan bir şey oluyor,mutlaka.
Yani diyeceğim şudur ki, tünelin sonunda mutlaka ışık var.
Ve evet, her son yeni bir başlangıç aslında.
Yeter ki görmek isteyin, çabalayın, sevin ve inanın.
Sizi tüneldeki ışıkla karşılaştıracak kişileri  bulmanız dileğiyle.
Mutlu haftasonları.