27 Eylül 2015 Pazar

‘’HER ÇOCUK ÖZELDİR’’

Söz konusu ‘film’ olduğunda cahilliğimde sınır yoktur.Evet,cahillik dedim çünkü öyle..
Bi insan hiç mi hiç film izlemek istemez.
İstemiyorum işte,hatta istememekte değil de.
‘Başına oturana kadar’ diye bir tabir vardır ya,işte ondan.
Yarım saat sonra hoop başrolde ben varım,yaşıyorum filmi.Böyle de tuhafım işte.
Her neyse hep duyduğum ‘bak mutlaka izle’ dediklerinden
‘Her Çocuk Özeldir’i dün akşam ağlayarak izledim.Bir film, bir insanı bu kadar etkiler mi?
Vallahi etkiliyormuş sevgili okur.
Ve ben (3 Idıots’dan sonra) Aamir Khan’ın oyunculuğuna dev saygı duydum.
(Ve diğer filmlerini de mutlaka izleyeceğim.)
Adam oynamamış dostlar,yaşamış! Baya baya o canlandırması gereken karakter olmuş.
Ayakta alkışlıyorum. (yazar burada ayağa kalktı!:) )

-
Gerçek hayat acımasız,rekabete dayalı bir dünya..
herkes çocuğu dereceye girsin,birinci olsun istiyor.
Doktor,mühendisyönetici…
daha azı kabul edilemez.
Yüz üzerinden 95.5, 95.7…
daha azı prestijsiz değil mi?
Allah aşkına bir düşünün.
Her çocuğun kendine özgü yetenekleri,kapasitesi ve ‘hayalleri’ vardır.
Ama yok öyle,herkes aynı yarışta aynı şekilde yetişmeli…
Beş parmağın bile beşi bir değil. İsterseniz itip çekin…
aynı hizaya getirmeyi deneyin.
Parmaklarınız kırılır.

Filmde geçen şu replik, ne kadar da doğru değil mi?
At yarışı gibiyiz… Ordan oraya koşturuyoruz. Neden?
-İyi bir gelecek için yavrucuğum.
-Bak o mesleğe ilgi duyuyor olabilirsin ama aç kalırsın,bak okuyanlar boş boş dolanıyor.Gel sen bunu seç. Hem geleceği parlak, hem parası iyi.
Ve bunun gibi binlerce cümle.
Neden?
Her şey ‘sözde’ çocukların iyiliği için.
Çocuklara üzülüyorum.
Hayallerinin peşinden gitmelerine fırsat verilmedikleri için.
Çocuklara üzülüyorum.
Küçücük yaşta kreş dediğimiz olayla tanıştıkları için.
Çocuklara üzülüyorum.
Diledikleri gibi oynayamadıkları için..
Ne olursa olsun, her çocuk özeldir.
Bunu biliyorum.
Kötü olan bir çocuk ona iyi olma fırsatı verilmediği için kötüdür.
Sorumlulukları çok büyük, ama bir o kadar da eğlenceli.
Onlarla oynuyorsunuz! Kahkaha atıyorsunuz!
Belki de hiç gülmeyen birisiniz kim bilir.
Tüm samimiyetimle söylüyorum
Din,dil,ırk ayrımı olmaksızın her çocuk özeldir,güzeldir,sevilesidir.
Ve her çocuk ‘ilgi’ ister.
Lütfen bu filmi izleyin,izlettirin.
Eğer bir vicdana sahipseniz, size dokunacaktır. Bundan eminim.
Bu zamana kadar bu filmi izlememiş olmakta benim ayıbım olsun.
Ve öğretmenler;
Sandığınızın aksine her şey öğrencide başlamıyor. Sizde başlıyor.
Anaokulu ve ilkokulda atılıyor o temeller.
Öğrenci, sizi rol-model alıyor.
Bu öğretmenim kızdı, demek ki artık her yapamadığım da bana kızacaklar.
Diyorlar.
Sevmiyorsanız çocukları, yapmayın bu işi.
Her puanı tutan olmasın öğretmen.
Bu meslek bu kadar basite indirgenmesin artık.
Öğretmen yahu öğretmen
Öğretmen eşittir gelecek demek.
Daha ne olsun.
Sonra bu çocuklar neden böyle? Vallahi bilemiyorum neden böyle?
Binlerce öğrenci var hangibiriyle uğraşacağım demeyin.
İsterseniz, ilgilenirsiniz. :)
Biliyorum.
Tıpkı bizim istersek günde 400 soru çözebileceğimiz gibi.


Filmde çocuğun çizdiği ve okul yıllığına kapak olan resim. :)

*Filmdeki çocuk disleksi hastası (öğrenme bozukluğu).Hastalığın
zeka ile alakası yokmuş.Hastalık tamamen dil ve hafızayla alakalıymış.
Disleksi hastalığına sahip dahiler de varmış. Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Mozart, Bill Gates gibi ünlü isimler mesela. Bu sebeple hastalık dahi hastalığı olarak da anılıyor. 
Hayatın amacını, mutlu olduğunuz yerde aramanız dileğimle.

18 Eylül 2015 Cuma

'Biz' Büyürken

Bazen canımı acıtan şeyin ‘büyümek’ olduğunu düşünüyorum.
Aslında büyümüşte büyüyememiş, sanki buna fırsatı olamamış gibi.
Ya da ne bileyim. Sen hala 10 yaşında bir çocuksun, sevemezsin, ağlayamazsın,aşık olamazsın, dilediğin gibi haykıramazsın gibi… Ne zaman bunları yapmak istesen ‘ne oldu?’ ‘bak üzülüyoruz böyle’ gibi cümlelere maruz kalacakmışız gibi…
Büyümek cidden bu kadar can acıtan bir şey mi?
Büyüklerin, senin büyüdüğünü hiç mi kabul etmez? Senin de bir ‘özel hayatın’ olamaz mı?
Sende arkadaşlarınla dışarı çıkıp doyasıya kahkaha atarken bir den gülemez misin?
Kırk yılda bir geç saatlere kadar eğlenemez misin mesela?
Hayat, cidden sen bu kadar ‘ciddiye’ alınacak bir şey misin?
Şuan şu satırları içimden geldiği gibi, kimseyi düşünmeden yazıyorum. Çünkü hayata 10 defa gelmeyeceğim bunu da biliyorum.  Mesela bir daha asla ’21’ yaşında olamayacağım.
Sahi, büyükler! Siz 21 yaşındayken neler yaşıyordunuz?
Çalışma hayatına mı atılmıştınız? Yoksa imkansız bi  aşka tutulup aşk acısı mı çektiniz?
Ya da evlendiniz mi?
Hayır şuan size saçma gelen şeyler, bizim yaşamamız gereken şeyler.
Bırakın da hata yapalım.
Bırakın da nefes alalım.
Bırakın da hıçkırarak ağlayalım.
Çünkü siz kendi hikayenizi yazdınız.
Bırakın da bizler de kendi hikayelerimizi yazalım. Ne kadar erken o kadar iyi.
Siz bize güvendiğiniz müddetçe, her şey çok daha güzel ve sağlam olacak buna da tüm kalbinizle inanın! Çünkü bizleri sizler yetiştirdiniz…
Bizi boşverin demiyorum! Bu mümkün değil. Aile en büyük,en güzel ve en özel servet.
Sığındığımız, huzur bulduğumuz köşe…
Ama inanın bana canımızı acıtan asıl şey,  o köşeden kaçmak istememiz.. Bırakın da biz o köşeden kaçmak istemeyelim. Bırakın da kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı öğrenelim.
Çünkü artık ‘çocuk’ değiliz.. Sizler gibi ‘yetişkin’ olma yolundayız…
Hikayemizi yazmamıza izin verin. Bize küsmeyin. Bize tavır almayın.
Lütfen!
Biraz müsaade…
Biraz.
Sizi en saf halimizle seviyoruz, hemde çok…



Ve şuan çalan şarkı şunları fısıldar…
Ne kadar manidar.. :)
Bu kızı yeniden büyütmeliyim 
Kor ateşlerde yürütmeliyim 
Değirmenlerde öğütmeliyim 
Farkındayım 
Farkındayım 
Kazanmalı, kaybetmeliyim 
Aşk uğruna harp etmeliyim 

Kendini seçemiyorsun 
Bırakıp kaçamıyorsun 
Yazmadığın bir hikayede 
Uzun ya da kısa vadede 
Az biraz keşfediyorsun 

Öteki olabilmeyi 
Yerine koyabilmeyi 
Geride durabilmeyi öğreniyorsun