28 Ocak 2016 Perşembe

Yaşadığım ülkeden ne bekliyorum?

Kendim olmaktan, nasılsam öyle olmaktan korkmadan.
Nasıl yaşamayı seçtiysem öyle.
Hangi dildeysem, dindeysem, fikirdeysem onunla. 
Sokakta yanımdan geçen herkesi kardeşim gibi görmek istiyorum.Aklımı, ruhumu, idrakimi o kadar genişletmek.
Farkların altını çizmeden.Sen ben o, biz siz onlara hiç bölünmeden.
Tek bir şeymişiz gibi. 
Sanki birisine bir şey olursa, bana da olmuş olur duygusuyla.
Yaşadığım bu güzel, bu tutkulu, bu misafirperver, bu iyi insan dolu yerde,
Kimsenin özgürlüğüne basmadan, koşabilelim istiyorum. 
Barışın olduğu.
Mutluluğunu aramanın ve düşünceni söylemenin hakkın olduğu.Sofralarda artık başka şeylerin konuşulduğu.
Gencecik insanların kalplerinde sadece umut olan.

Sabah gazetelerde müjdeler olsun istiyorum artık. 
Anaların babaların ağlamadığı. 
Gözyaşlarının kuruduğu, feryatların sustuğu. 
Şunlar şunlar oldu, böyle çoğaldık, bunu da başardık gibi şeyler.
İyi haberin de haber olduğu bir yerde. 
Öyle ki, aklımı başka şeylerle meşgul etmek istiyorum.
Buradan başka bir yeri hayal etmemeyi istiyorum. Aradığım ne varsa, burada bulmayı.
Oralardan bahsetmeden, oralara özenmeden, orada olmadığıma üzülmeden. 
Burayı, onları da çağıracak kadar güzel yapmak istiyorum. 
Oralar buraları düşlesin istiyorum. 
Bizde bu yok, bizde bu az, bizde bu yasak, bizde bu nerdeee cümlelerini kurmamayı istiyorum hiç.
Buraya iltifatlar etmek,
Burada olduğuma şükürler etmek,
Köklerimi korkmadan burada salabilmek istiyorum. 
Geleceğe bakınca berrak ufukları görmek.
Bana benzeyenler kadar benzemeyenlerin de olduğu bu zengin ülkede,
Herkesin benzersizliği kutsansın istiyorum. İsimlerin önündeki sıfatlardan, nüfus kağıtlarında yazanlardan bağımsız,
Sadece insan olduğumuz için, birbirimize saygı duyduğumuz.
Rüzgarı güzel, mevsimleri ondan güzel, denizleri ah anlatılmaz güzel ülkemde, 
Şeffaf olsun istiyorum her şey,
Doğruyu söylesin herkes,
Gerektiğinde ‘haklısınız haksızdım’ demesini de bilerek.
Eğer en değerli şey, kendin olmaksa, kendimi bir güzel yaşamak istiyorum doğduğum yerde.
Ve seninle birlikte, canım kardeşim.

Bu yazı Nil Karaibrahimgil'in Kelebeğin Hayat Sırları kitabından.
Az önce okudum ve hemen ben bunu blogumda paylaşmalıyım dedim.
Öyle güzel özetlemiş ki, ülkemizden neler beklediğimizi.
Belki bugün değil ama bir gün...
Böyle bir ülkede yaşayabilmek umuduyla...
Sevgiyle kalın!

24 Ocak 2016 Pazar

İyi Karne Kötü Karne

Yarın okulu başlayan, tatile doyamamış bir yazar çizelim şuraya…
Eve tam oraya, bakayım valla şahane olmuş! Aynı ben, tıpkı ben.  Efendim öncelikle tüm karne alan tatlı minikleri, üzgün ama umutlu gençleri tebrik ederim!
Kendimi ‘karne’ ye fena kurdum, haberiniz olsun! Kimsecikler de bana kızmasın.
Tamamen kendi düşüncelerimi belirtmek istiyorum. O kadar.
Ne veliler, ne öğretmenler...

Amacım, karneyi kötülemek değil. Sadece karneleri önemsediğimiz kadar çocuklarımızı da önemsemek. Hatta karneden bin kat daha fazla önemsemek. Amacım, bunu fark ettirmek.
İlköğretim, Ortaokul ve Lise dönemlerimde karnenin çok önemli bir şey olduğunu zannederdim. Her çocuk gibi!
Ama kendi adıma hiçbir yararını görmedim şu karne denen kağıt parçasının. Sizler gördünüz mü sahi?
Hele o takdirler, teşekkürler efendim onur belgeleri…
Takdiri kaçırdığım için sızım sızım sızlanmalarım… (Şimdi kahkaha atıyorum o günlere)
Öğretmenimin bana değil de çok sinir bozucu insanlara (bana göre tabii) onur belgesi vermesi. (tabi ben dörtlük dörtlüğüm..)
Takdir de aldım, Teşekkür de hatta onur belgesi bile aldım. Sahi neden aldım bilmiyorum ama aldım sonuçta. Hatice’ye değil neticeye bak değil mi?
Valla bunları aldıktan sonra boyum uzamadı, bir yerlerden para falan da gelmedi.
Ya da üniversiteye girerken bi işe yaramadı! Yaramıyor da zaten… Aklınızda olsun yani.
Türkiye’ de karneniz iyiyse ‘başarılı’ kötüyse ‘gerizekalısınız’ gibi saçma bir şey var. Şimdi kimse çıkıp aksini söylemesin bana… Öyle işte, bal gibi de öyle… Çocuğunuzun karnesi kötüyse küçük düşüyorsunuz kendinizce,yediremiyorsunuz kendinize. İyi olan derslerine bakmıyorsunuz bile. Özellikle belli başlı dersler vardır. Resim dersinizin pekiyi olması önemli değil ben onu görmüyorum ki. Orada Matematik var, orada Türkçe var, Fen Bilgisi var (hiç de sevmem, anlamam her neyse.)
Ne yapayım Resimin iyiyse. Matematiğin kötü bir kere. Onu açıkla sen bana, boş ver Resimi.
Çünkü çocuğum senin Ressam olmaya hakkın yok! Resim dersini sevemezsin, ilgi duyamazsın hem ilgi duysa ne olacak? O işte para var mı sanıyorsun sen? Bunlar günümüzde yaşadığımız şeyler. Bu resimleri birleştirdiğimce öyle acınası bir tablo çıkıyor ki karşıma. Üzülürek bakıyorum o tabloya…

Mesela;

Şimdi bana Kayseri’de yaşayan 13 yaşında ki Seyfi’nin sırf karnesi kötü olduğu için intihar etmesini birisi çıkıp açıklasın! Sırf bir kağıt parçası diyorum, hayatımızın merkezine nasıl da lök diye oturmuş! Nasıl da önemli… Ne karne, ne de bu sınavlar insan hayatından önemli değil. Neden bunu idrak edemiyoruz.. Neden yahu? Neden yeteneklerimize göre okuyamıyoruz?.
Çocukların aksine ben hiç sevmiyorum bu karne günlerini.
Ailelerin aksine ben hiç sevmiyorum bu Lise/Üniversite sonuçlarının açıklanacağı günleri.
Aklımda hep aynı soru? Acaba bu sefer kaç kişi canına kıydı?!
Şimdi sizleri düşünmeye davet ediyorum!
Lütfen, biraz düşünün. Çocuğunuzun hayatından önemli değil karnesi, sınav sonucu.! Çocuğunuzun ‘5’ olan Resim dersiyle gurur duyun, ‘1’ olan dersini yerden yere vurmaktansa. Olmuyorsa, olmuyordur işte. Zorlamanın anlamı ne?
Çocuklar,
hayallerinizin peşinden gidin! Sevdiğiniz işi yapın!
Bari sizler sevmediği işin yapıp somurtan insanlardan olmayın.
Veliler,
iyi karne, kötü karne yoktur. İyi insan, kötü insan vardır.
çocuklarınızı sevin, çok sevin. İyiler kazanacak, biliyorum. Onlara iyi insan olmayı, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi öğretin derslerden önce. En önemli ders bu çünkü! Onlara güvenin. Onların seslerine kulak verin. Zorlamayın.



Çocuklarınızla bol kahkahalı tatiller dilerim!