22 Haziran 2016 Çarşamba

Haziran 2016'ya..

 tabi ki çok mutlu olmayı diledim!
Bilenler bilmeyenlere söylesinler. Neyi mi? Neyi olacak canım doğum günümü…
Farkındayım, bu doğum günü olayımı çok dillendirdim. Neden hiç bilmiyorum.
Hayır ‘30’ a falan da basmadım ama…
Sanırım benim için önemli olduğundan. Hem kim için önemli değildir ki?
Belki sevmeyenler de vardır bu doğum günü kutlaması olayını ama ben manyak derecede seviyor ve önemsiyorum.
‘koca kız oldun hala mı doğum günü?’ dediklerinde (oysaki daha 22 yaşındayım ne kocaman olması?) ‘80’ ime geldiğimde de kutluyor olacağım diyorum..
Ama bu yıl çok başkaydı.. Bambaşkaydı…
Yazarken bile içim içime sığmıyor o günlere gidiyor, heyecanlanıyorum.
İçimdeki çocuk, şimdi sakin ol da yaşadıklarımızı anlatalım, ne dersin?
Senin için de uygunsa başlıyorum küçük kız…
Tam 4 kez en şahanesinden kutlamalar, süprizler oldu. Ne tatlıydı.. :)
İlki benim canım üniversite arkadaş grubumdan geldi.
Beklediğim zamanda değil de beklemediğim bir zamanda böyle bir şey yapmaları da ters köşenin alasıydı! Teşekkürler, teşekkürler!
Sizleri seviyorum, ayrıca çok uzun zamandır istediğim ve bir türlü alamadığım ‘sonsuzluk kolyesi’ için de özel olarak teşekkür ederim, onun yeri bende çok başka, hatta anlamıda.
Ve fotoğrafımız içinde.. Her sabah, gözümü ilk açtığımda bana gülümseyerek bakıyorsunuz ve bende enerji hooop tavan oluyor!
Sonra staja başladığım yerde yine hiç beklemediğim bir anda (işe gömülmüş bir haldeydim) karşımda  pastayı görüp şoka girmem saniyeler sürdü… Ne tatlı, ne düşüncelisiniz.
Minnettarım!
Akşamına evde ailem tarafından olan kutlama ise en kıymetlisiydi..
Çok uzun zamandır bir arada doğum günümü kutlayamamıştık. Bu uzun zaman sonra çok iyi oldu. Çok seviyorum her birinizi.. :)
Ve gecikmeli kutlama yapan benim canlarım, benim en bi sevdiklerim…
‘biraz gecikmeli yapacağız ama çok güzel olacak’ demişlerdi…
Daha güzel ve daha anlamlı olamazdı.
Hayallerimi elime verdiler, şokunu üzerimden atamayıp resmen mala bağladım.
Boş boş bakıp idrak etmeye çalıştım.
‘Cerensel Şeyler’ i bastırıp avucuma bıraktılar.. Ve dediler ki bu sana ilham olsun.
Bundan bir tane değil, çok tane olsun…
Ve arkasına yazdıkları… Çok çok teşekkür ederim kızlar, hayatımı bu derece güzelleştirdiğiniz için…
Ve bu duygusal anı Yeşim'in 'Ceren'in doğum günü bittiğine göre sıra bana geldi, ee bana ne yapacaksınız?' diyerek dağıtması... Çok canımsın!
 Ve orta okul arkadaşlarım, Kütahya'nın bana kattığı en kıyetli insalar her zaman yeriniz çok başka olarak kalacak. 
Bunların yanı sıra, aldığım mesajlar…
Gözlerim dolarak okudum her birini.. 
 Ve şunu gördüm.
Hayatımdaki insanların bir çoğuna ‘cerensel’ bir şeyler bırakmışım.. Ne tatlı…
İstediğim de buydu.
Teşekkür ederim her birinize hayatımı renklendirdiğiniz için…
Teşekkür ederim her birinize beni büyüttüğünüz için…
Teşekkür ederim her birinize bana acı-tatlı bir çok şey yaşattığınız için…
Ve teşekkür ederim her birinize, bana çok fazla şey katıp, öğrettiğiniz için…
Her geçen yılım bir öncekinden daha güzel olduğu için minnet doluyum…
Her birinizi çok ayrı seviyorum…
Sevgiyle kalın!

9 Haziran 2016 Perşembe

Ben O Değilim

‘’Onlar gibi olmakla, hiç olmak arasında ince bir çizgi vardır, buna ‘kendin olmak’ diyoruz.’’
-Deli Çocuğun Güncesi (Özgür Bacaksız)
Merhaba sevgili ben, merhaba sevgili kendi iç sesim…
Bugün de bir şeyler düşünüp düşünüp kendini allak bullak etmedesin bakıyorum.
Helal sana, böyle devam et. Sonra mı? Bir de soruyor musun? Sonra ‘amaaaan boşver’ diyip devam ediyorsun işte. Sanki kendini bilmiyorsun..
Bilmiyorsun..
Sanki kendini bilmiyorsun..
Beynimin içinde tekrarlamaya devam edecek misin? Yoksa ben  bana müsaade diyip kalkayım mı?.
Ve evet bilmiyorum.
Ne var bunda? Herkes kendini biliyor sanki de bana kalkmış neler söylüyorsun..
----
Bu görmüş olduğunuz konuşmalar benim iç sesim. Böyle konuşuruz biz.
Yerine göre çok iyi anlaşırız, yerine göre de hiç anlaşamayız.
Eğer önceden haber verip sana yarın kahve içmeye geleceğim derse bilin ki bu onun iyi haberler getireceğini bununla birlikte ruhumu okşayacağının göstergesidir.
Ama bana gelip bi ice-tea içelim derse bilin ki yine kavga edeceğiz, beynimi bulandıracak, senaryolar kurdurup, suratımı ekşitecektir.
Bu arada, ice-tea (soğuk çay ) denilen ve milyonların delisi olduğu o içecekten nefret ederim.
Ne istediğini bilmek…
Ben pek ne istediğini bilenlerden olmadım, hala da değilim sanırım.
Hani orta okulda lise-üniversite hayali kurup ben Fen Lisesine gideceğim oradan da Hacettepe Tıp diye hedef koyan o gözlüklü arkadaşlardan hiç olmadım.
Çünkü gözlüğüm yoktu diyip espriyi patlatmak istiyorum. İçimde kalmasın.
Her neyse gözlük falan faso-fiso…
Ben de hayal kurdum. Deli bir hayalperestimdir ayrıca. Üzerime tanımam.
Ama iş ‘uygulamaya’ gelince, ayy çekingenim ben, korkarım ben, daha zaman var ya yapılır tarafında oldum.
Belki de bu yüzden bazı şeyler hep ‘yarım’ kaldı…
Sanki yarına çıkacağımın garantisi varmış gibi…
Hayaller kurdum ama hiç tıp olmadı, hiç fen lisesi olmadı, hiç hukuk olmadı.
Sanatsal oldu hep.
Az önce kendi markamın olmasından bahsettim mesela.
Medya ve ben arasında çok farklı bir bağ var kanımca, yoksa iki lafımdan birinin medyasal bir şey olmasının başka açıklaması yok.
Anlayacağınız hiçbir zaman ben
‘o’ olmadım.
Kendimle meşguldüm, fazlasıyla. Dikkat etmem gereken bir sağlık sorunum vardı, okuyacağım bölüm çok da umurumda değildi açıkcası. Kaldı ki ne istediğimi bile bilmiyordum.
Psikolojiiiiii…
Her genç kız gibi bende haykırdım dağlara taşlara psikolog olacağım diye ama sonra bazı şartlar önüme psikoloji değil de ‘turizm’i çıkarttı…
Ama benim içimde hala çok başka şeyler var. Ve bunu nasıl sizlerle paylaşmak istiyorum bir bilseniz.
Ama, işin büyüsünün kaçacağına inananlardanım.
O yüzden
gerçekleşmesine 1 kala (tabi kii gerçekleştireceğim ne sandınız) sizlerle paylaşacağım.

Biraz fazla maymun iştahlı olduğumdan olsa gerek bu yarım kalan isteklerim.
Onu da yapayım, yok şunu da yapayım, hatta bunu da yapayım derken elimde tamamlanmış bir şey kalmamış…
Olsun…
Ben buyum, bir başkası değil…
İyi ki de değil.
Günün sonunda yatağıma yattığımda düşlediğim hep aynı…
Sağ elimde pamuk şekerim sol elimde kağıt helvam ve ben başımı gökyüzüne kaldırıp
‘teşekkür ederim’
diyorum…
Çünkü dedim ya ben ‘o’ değilim…
ben ‘benim’…
Onlar da beni ‘ben’ olduğum için seviyorlar, ‘o’ olduğum için değil.
Sevgiyle…

2 Haziran 2016 Perşembe

Konu: Lise Arkadaşları

Nerde okumuştum tam olarak hatırlamıyorum ama belleğime kaydettiğim en güzel cümle olduğunu çok net hatırlıyorum.
Lise arkadaşları başkadır, bambaşka.. Hatta lise arkadaşları candır. Zamanı geldiğinde daha iyi anlarsın..
Öyle doğru ki…
Çok şanslıyım, çok çok çok. Ve bunun için hep şükür ediyorum. Öyle güzel arkadaşlıklarım olmuş ki öylesine kuvvetli…
‘Dost’ kelimesini kullanamıyorum artık, bilmiyorum ama artık eskisi gibi samimi gelmiyor bana.
Farklı bir yere koydum dostluğu, kan bağın olmalı belki de dost dediğin kişiyle aranda bilemiyorum, bu benim fikrim.
Bu yüzden dostum yok benim. Çok yakın arkadaşlarım var.
Öylesine saf bir sevgiyle bağlıyım ki onlara (onlar kendilerini çok iyi biliyorlar)
Yıllarca görüşmesek de, aramasak da, sormasak da görüştüğümüzde sıcacık bir sarmalama oluyor aramızda, işte diyorum bu çok çok başka, bunu arasan bulamazsın.
Kaldı ki, benim her halimi zamanında öyle güzel çektiler ki. Şey ben biraz geçinmesi zor bir insandım vakti zamanında (bilemiyorum belki hala da öyleyimdir bazıları için)
Hem Cerensin, hem de fazlasıyla kıskanç ve kaprisli…
Obaaa…!!
Valla ben düşünemedim şuan.
İşte bu kızın büyüme serüveninde yanı başındaydı lise arkadaşları.
En başta Yeşim ve onun aracılığıyla tanıştığım ve şimdi canım da canım dediğim Tuğçe, Özge, Arda, Büşra…
Hep iyi ki , daima iyi ki…
Ve sonsuz teşekkür…
Tek çocuk olduğum için ‘arkadaş’ kavramı bende öyle başka bir yerde ki…
Bakın bunu kelimelerle anlatmam çok zor. Anlatamam.
Hayatta beni çok kıymetli insanlarla karşılaştırdı. Pek tabi arada ‘çürükler’ de çıktı.
Onlar da iyi ki çıktı canım, çok şey öğrendim onlardan da..
Arkadaş kavramı bende çok başka bir yerde olduğu için bunu çevremdeki her arkadaşıma sevgi pıtırcıklığıyla çok fazla gösterim, hem de çok. Ama ne yapayım sevgili Teoman’ın da söylediği gibi tabiatım böyle… (ydi)
Yani şöyle hala içimde o küçük kız arkadaşları için bir şeyler yapıyor ama her zaman değil.
Ya da her arkadaşa değil. Sanırım doğru kelime bu.
Hep yanımda olduğunuz için, o güzel kafalarınızı benim deli deli sorunlarımla yorduğunuz için, yarama merhem olduğunuz için ve en önemlisi hep böyle saf kaldığınız içim
Çok içten teşekkür ederim, çok!
Böyle yazıyorum ama hiç mi aramız kötü olmadı…
Bakın ben AŞIRI kıskanç ve tripli bir insandım. (artık aşırı yok)
Sizce mümkün mü güllük gülistanlık olmamız?.
Kavgalarımız, küsmelerimiz ve evet hep küsen bendim!
Çok fazla oldu, çok çok çok! Ama sonunda ne oldu biliyor musunuz?
Çok tatlı sarmaladık birbirmizi, böyle kabul ettik, birlikte büyüdük…
Belki bu yüzden çok bağlıyım onlara…
Yeşim’in net halleri, insan analizleri, kapıda ki kıyafetler çorapla uyumlu mu bakalım bakışı..
Tuğçe’nin yorgun belki mutsuz olsa bile tüm enerjisiyle heyyo gülüüüm diyip sarıp sarmalaması, seni incetmeden anlattıklarına yorumda bulunması (senin gibisi yok, senin üretim bitmiş ben diyim)
Özge’nin ahh o içtenliği, o tatlı dili, yapcaz Cero yapcaz hadi bakalım diye gaz vermesi…
Kızım hayatımda sen olmasaydın gaz sıkışmasından ölürmüşüm. Sayende iyi gaza geliyorum..
Arda’nın tüm içtenliğiyle yanımızda olması, gülümsemesi, benim gibi başkalarını kırmamak için kendi kırılması (ne kadar da benziyoruz) Bundan sonra kır gitsin Arda, kır anasını satayım!
Büşra’nın ya cidden özür dilerim ama Büş aklıma direk balgam geliyor, daha fazla bir şeyler yazıp bu yazıyı okuyanların midesinin bulanmasını istemiyorum. Sen anladın be! Ruh ikizim benim…
Bilmiyorum sizler, lise dönemlerinizde benim kadar şanslı mıydınız?
Evet, ben çok şanslıydım. Hala da öyle…
Eğer ki lise hayatınızda böyle arkadaşlıklarınız olmadıysa hiçbir şey için geç değil.
Şuan ki arkadaşlıklarınıza (inandığınız) sahip çıkın, sımsıkı sarılın onlara.
Kaybetmeyin onları…
Gitmez dediğiniz an da öyle bir gider ki siz bile şaşırırsınız benden söylemesi.
Kıymet bilin, değer verin
ve en önemlisi ÇOK SEVİN!
Çünkü, hayat yarın söylerim ya demek için bile çok kısa!
Ne duruyorsun, senin için kıymetli olan arkadaşına yazsana!
Öpüyorum, burunlarınızdan.
Çok sevgiyle!