9 Haziran 2016 Perşembe

Ben O Değilim

‘’Onlar gibi olmakla, hiç olmak arasında ince bir çizgi vardır, buna ‘kendin olmak’ diyoruz.’’
-Deli Çocuğun Güncesi (Özgür Bacaksız)
Merhaba sevgili ben, merhaba sevgili kendi iç sesim…
Bugün de bir şeyler düşünüp düşünüp kendini allak bullak etmedesin bakıyorum.
Helal sana, böyle devam et. Sonra mı? Bir de soruyor musun? Sonra ‘amaaaan boşver’ diyip devam ediyorsun işte. Sanki kendini bilmiyorsun..
Bilmiyorsun..
Sanki kendini bilmiyorsun..
Beynimin içinde tekrarlamaya devam edecek misin? Yoksa ben  bana müsaade diyip kalkayım mı?.
Ve evet bilmiyorum.
Ne var bunda? Herkes kendini biliyor sanki de bana kalkmış neler söylüyorsun..
----
Bu görmüş olduğunuz konuşmalar benim iç sesim. Böyle konuşuruz biz.
Yerine göre çok iyi anlaşırız, yerine göre de hiç anlaşamayız.
Eğer önceden haber verip sana yarın kahve içmeye geleceğim derse bilin ki bu onun iyi haberler getireceğini bununla birlikte ruhumu okşayacağının göstergesidir.
Ama bana gelip bi ice-tea içelim derse bilin ki yine kavga edeceğiz, beynimi bulandıracak, senaryolar kurdurup, suratımı ekşitecektir.
Bu arada, ice-tea (soğuk çay ) denilen ve milyonların delisi olduğu o içecekten nefret ederim.
Ne istediğini bilmek…
Ben pek ne istediğini bilenlerden olmadım, hala da değilim sanırım.
Hani orta okulda lise-üniversite hayali kurup ben Fen Lisesine gideceğim oradan da Hacettepe Tıp diye hedef koyan o gözlüklü arkadaşlardan hiç olmadım.
Çünkü gözlüğüm yoktu diyip espriyi patlatmak istiyorum. İçimde kalmasın.
Her neyse gözlük falan faso-fiso…
Ben de hayal kurdum. Deli bir hayalperestimdir ayrıca. Üzerime tanımam.
Ama iş ‘uygulamaya’ gelince, ayy çekingenim ben, korkarım ben, daha zaman var ya yapılır tarafında oldum.
Belki de bu yüzden bazı şeyler hep ‘yarım’ kaldı…
Sanki yarına çıkacağımın garantisi varmış gibi…
Hayaller kurdum ama hiç tıp olmadı, hiç fen lisesi olmadı, hiç hukuk olmadı.
Sanatsal oldu hep.
Az önce kendi markamın olmasından bahsettim mesela.
Medya ve ben arasında çok farklı bir bağ var kanımca, yoksa iki lafımdan birinin medyasal bir şey olmasının başka açıklaması yok.
Anlayacağınız hiçbir zaman ben
‘o’ olmadım.
Kendimle meşguldüm, fazlasıyla. Dikkat etmem gereken bir sağlık sorunum vardı, okuyacağım bölüm çok da umurumda değildi açıkcası. Kaldı ki ne istediğimi bile bilmiyordum.
Psikolojiiiiii…
Her genç kız gibi bende haykırdım dağlara taşlara psikolog olacağım diye ama sonra bazı şartlar önüme psikoloji değil de ‘turizm’i çıkarttı…
Ama benim içimde hala çok başka şeyler var. Ve bunu nasıl sizlerle paylaşmak istiyorum bir bilseniz.
Ama, işin büyüsünün kaçacağına inananlardanım.
O yüzden
gerçekleşmesine 1 kala (tabi kii gerçekleştireceğim ne sandınız) sizlerle paylaşacağım.

Biraz fazla maymun iştahlı olduğumdan olsa gerek bu yarım kalan isteklerim.
Onu da yapayım, yok şunu da yapayım, hatta bunu da yapayım derken elimde tamamlanmış bir şey kalmamış…
Olsun…
Ben buyum, bir başkası değil…
İyi ki de değil.
Günün sonunda yatağıma yattığımda düşlediğim hep aynı…
Sağ elimde pamuk şekerim sol elimde kağıt helvam ve ben başımı gökyüzüne kaldırıp
‘teşekkür ederim’
diyorum…
Çünkü dedim ya ben ‘o’ değilim…
ben ‘benim’…
Onlar da beni ‘ben’ olduğum için seviyorlar, ‘o’ olduğum için değil.
Sevgiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder