13 Ekim 2016 Perşembe

Bu yazıyı Sadabad'dan yazıyorum

‘’Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz...’’ Jonathan Livingston-Martı


Gözlerimi kapatıyorum.
Daha iyi bir dünya olabilmesi için daha iyi kalpli insanlar lazım bize diyorum.
Öyle bir dünya da çocuklar mutlu, insanlar samimi ve içten…
Gözlerimi açıyorum.
‘’buyrun, kahveniz…’’
-Teşekkürler. Ve ekliyorum, gerçek olamayacak kadar güzeldin be ‘hayal’…
-Bir şey mi istediniz?.
-Yok, hayır size demedim.
kapanış!
Sonra gözlerim açık inceliyorum insanları. Laf aramızda bayılırım gözlem yapmaya.
Atılan kahkahaya bile bir şeyler bulan insanlarız biz.
Sahi, bu kadar mı kötü düşünür olduk?
Sanki gülmek yasakmış gibi.
Hayır, mesela ben her şeye gülerim. Her şeye!
Ciddi olamamak gibi bir problemim var.
Hayır tam ciddi olacağım bir gülme geliyor. Napayım?!
Sahi, içimizden geldiği için karşılık beklemeden bir şey yapmak yasaklandı mı?
Ya sahi, şimdi siz çok zenginsiniz ya… Eee sonra?.
Önemli olan gönül zenginliği derlerdi büyüklerimiz de gülerdik. Çok çok doğru.
Zira, günümüzde gönlü zengin insan yok denilecek kadar az, tıpkı samimi insanların neslinin tükenmesi gibi…
Sevmiyorum.
Sevmiyorum.
Sevmiyorum.
Sırf, birileri öyle istiyor diye ‘öyle’ olmayı
Sırf, birilerinin gururu okşanacak bir tarafları kalkacak diye olmayan hatta hak etmediği bir çift güzel sözü bile söylemeyi sevmiyorum.
Belki de bu yüzden kendi kendime konuşuyorumdur.
Yazmak, özgürlük bence.
Yazmak, uzun zamandır uzak kaldığım evim benim.
Uzak kaldıkça özlüyor, geldiğimde de ‘hadi saçmalayalım noğğluur bu insanlar çok sıkıcı, beni anlamıyooorlar’ diyip dertleşiyoruz işte güzel güzel.

Gözlerimi kapatıyorum…
Deniz dalgalı, hayat gibi.
Müzik yerine bi süre denizin dalgasının o huzur veren sesini dinliyorum.
Gözlerimi açıyorum…
Ellerimi çırpıyorum, zıplıyorum.
Gözlerim karşımda ki şahane manzarayı görüyor.
Kahvem sade, ağzım tat alıyor.
En ballısından şahane arkadaşlara sahibim.
Bi işim ve orada tanıdığım güzel insanlar var.
‘’Çok şükür’’
bir kez daha…
Sonra dönüp Beste’ye diyorum ki;
‘’Beste, ben çok mutluyum, çok çok çok’’

İnsanın isteyip de başaramayacağı hiçbir şey yok şu hayatta.
Ben bunu öğrendim.
Bir de mutlu olmak için birilerine, bir şeylere ihtiyacım olmadığını öğrendim.
Ne de güzel öğrendim, miiis!..

ve bu ara her şeye hep hep hep ‘iyi ki’…

Ha unutmadan, sevgiyi hiç ihmal etmeyin.
Buna ihtiyacımız var.

ve işte bu noktada benim imdadıma Sadabad yetişti.
Edebiyatı her zaman çok sevmişimdir. Öğretmenlerimi de.
Ama bu ara kendi dünyamda bir Sadabad yarattım, gelin görün.
Orada her şey öylesine güzel ki…
Bilmiyorum zamanında da öyle miydi? Ama ben kendi Sadabadımı öyle kodladım.
Bu yazıyı oradan yazıyorum.
Burada her şey yolunda.
Gelmek isterseniz sizleri de bekleriz.
Nedim ile çılgınlar gibi şarkı söylüyoruz!


ve duamız sabit;
inançla, aşkla, güçle
Sevgiyle!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder