13 Haziran 2019 Perşembe

24/25

‘’Ne zaman çıkmaza girer ve ne zaman kaybolduğunu hissedersen yıldızlara bak, ben orada olacağım…’’
13 Mayıs 2019
21:55
bu sözü 1 ay önce, telefonumdaki not defteri bölümüne yazmıştım.
Ve bir sene önce, pastamın üzerindeki mumu üflemeden önce de dileğim şu şekildeydi;
‘’her şey hayal ettiğimden de güzel olsun ve mutluluk hayatımda  pervane olsun.’’
her şey hayal ettiğimden de güzel olmadı. Tökezledim,

fazlasıyla sınandım, sevdiğim insanlar ağır hastalıklar yaşadı ve kaybetme korkusunu iliklerime kadar hissettim.  Bana güvenen insanları hayal kırıklığına uğrattım. Hayatımdan hiç insan çıkarmamış birisi olarak,  hayatımdan insan elemeyi öğretti hayat bana ve usulca da ekledi;
Sana kattıklarını koy cebine ve yola ‘tek taraflı mücadeleden bir cacık olmaz tatlım’ diyerek devam et dedi.
24 yıl boyunca kendisini ispatlamaya, kendisini anlatmaya, sen koşma ben koşarım peşinden, alttan alır hatalarını görmezden gelir, susar ve seni kocaman severim diyen kızı hayat 24 yaşında fena tokatlamıştı. O işler öyle yürümez tatlım, böyle yürür demişti.
24 yaşımda kendimi sevmeyi öğrendim ben.
Kendimi kabullenmeyi, kendime değer vermeyi, pes etmezsem yapabileceklerimin uçsuz bucaksız olduğunu hep  24’üm de öğrendim.
Yeni bir ortama girme fobisi olan birisi olarak yeni ortamlara girip, yeni insanlar tanıdım. Kocaman sevdim onları. Yanlarında ‘mış’ gibi değil de filtresiz olabilmeyi de o insanlardan öğrendim.
Ve en çok 24 yaşımda ağladım ben.
Kalbim öyle acıdı, öyle parçalandı ki… Nefes alamıyorum zannettim.  Bitsin istedim, tanıdığım bütün insanları tanımamış olmayı da 24’üm de istedim.
En çok 24 yaşımda pes ettim ben, kendimi değersiz, işe yaramaz gördüm. Elimi attığım her iş fiyaskoyla sonuçlanınca ‘iyi bir şey’ lerin olabileceğine dair umudumu da 24’üm de kaybettim ben.
İnsanın kendisine yaptığı psikolojik baskının dibini yaşattım kendime. Evet çok ağladım, evet çok kızdım, evet çok öfkelendim ve evet çok tükendim ve tükettim kendimi ve  evet artık tek tel olan ‘beyaz saçım’ tek değildi.
Çoğalmıştı.
 Ne yaşamış olursam olayım ‘keşke’ dememeyi öğrendim. Çünkü yaşamadan bilemez insan. Hayat tam da böyle bir şey değil mi zaten?.
Meditasyon yaparak içimdeki çocuğu kapattığım zindandan ağlayarak çıkarttım. En büyük korkum, sana geç kalmış olmaktı. Kalmamışım…
Çocukluğum da tıpkı ailem gibi ne yaparsan yap ben hep buradayım dedi ve öyle de oldu.
Bir sayfayı kapatırken yeni bir sayfa açıyorum şimdi.
Tertemiz.
Su gibi berrak.
Beni bu yaşımda neler bekliyor bilmiyorum.
Kaç kişi elenecek , kaç kişi dahil olacak lunaparkıma bilmiyorum.
Bir yanda sevinç gözyaşları olurken diğer yanda ama kalbim kırıldı diye de gözyaşı dökecek miyim 25’imde inanın bilmiyorum.
Sürpriz bir kutu..
Sadece ‘anı’ yaşamak, doyasıya ışık saçıp, kocaman sevmek istiyorum.
ne yaşarsam yaşayayım sevginin ne kadar kıymetli ve yüce bir güç olduğunu unutmamayı diliyorum.
Bu sefer dileklerimi kırmızı balonuma fısıldayıp, öyle bırakacağım uçsuz bucaksız gökyüzüne…
iyi ki doğdum, iyi ki varım.

23 Nisan 2019 Salı

Ayna

Yüzleşme…
Bir çok insanla, ailenle, arkadaşlarınla, sevgilinle yüzleşmeye cesaret edersin de kendinle yüzleşmeye cesaret edemezsin.
Kabul etmezsin , çünkü kendine itiraf etmek ağır gelir. Kaçmaksa bu oyunun en kolay kısmıdır. 
Kimine göre güzelken, kimine göre çirkinsindir.
Kimine göre enerjikken, kimine göre fazla olumsuzsundur.
Kimine göre başarılıyken, kimine göre başarısızsındır.
Kimine göre (fiziken) zayıfken, kimine göre şişmansındır.
Bu liste böyle uzar gider de sen kendine göre nasılsın?.
Zayıf mısın mesela? Ya da çirkin misin?
ya da başarılı olarak görüyor musun kendini?.
ya da hepsini geçtim, sen nasılsın sahiden?. Güneşli misin? Parçalı bulutlu musun yoksa  yağmurlu musun?.



İtiraf ediyorum,
Bununla yüzleşmem çok ağır oldu. Kendimi kabullenmem, defolarımı sevmem, duvarlarımı yıkmaya çalışmam ve dahası…
Hiçbir şey göründüğü gibi değildi.
Kendi egonuzun efendisi bir şekilde yüzüme karşı ‘salaksın’ dediğiniz zaman da kendimi toparlamaya çalışıyordum.
Çünkü ben zaten, kırılmış ve kendini kırmış bir kızdım.
Ve ağlarken akan rimelim de, nasıl göründüğüm de umurumda değildi.  
Sonra kalktım, aynanın karşısına geçtim.
Ağlamaktan gözleri şişmiş,burnu kızarmış, rimeli akmış, saçları dağılmış kıza baktım..
Vay be dedim.
Nerden nereye görüyor musun , hazır mısın diye de sormayı ihmal etmedim.
Her ne kadar bu yüzleşmeye hazır olmadığımı bilsem de,  deli cesaretiyle işte ağlayarak ‘Hazırım’ diye bağırdım.
Yorgun olduğunu biliyorum ama insanların seni yormasına, üzmesine izin veren sensin. Kendine acı çektirmeyi, kendine yüklenmeyi bırak. Sahiden bırak çünkü asla işe yaramıyor. Kaçma.
Seviyorsan git söyle. Sevmiyorsan konuşma. Hayatını kendin kolaylaştırabilirsin ve yine hayatını kendin zorlaştırırsın.
Hayatında olan insanların senin evinin (kalbinin) sahipleriymiş gibi davranmalarına izin verme , unutma onlar misafir. Kimi uzun süreli kimi kısa süreli. Evi onlara teslim edip, kendi evini terk etme. 
ve ağlama.
ve pes etme.
ve  artık taviz verme
ve vazgeçtim, seviyorsan gidip konuşma. Git yüzüne tükür.
Evet doğru anladınız, yüzleştiğim kişi kendimdim.
Sonrası acı…
Sonrası ah be…
Sonrası umut …
Sonrası aynayla kucaklaşma…
-Bu arada sen hiç aynaya baktın mı diyen arkadaş, baktım.
Uzun zaman aldı ama bakıştık. Ve senin aksine,
Biz birbirimizi çok sevdik (beni sevmediğin için sana ne kadar teşekkür etsem az) sonra  sarıldık. Kucaklaştık. Özür diledik.
Söz verdik, güzel şeylerin bizim tarafta olduğunu kesinleştirdik.
Ha bu arada haberini de aldım,
Evlenmişsin, umarım ‘güzeller güzeli’ eşinle ayna karşısında bir ömür mutlu olursunuz…-
Ayna ayna söyle ona, ondan güzeli yok bu dünyada!
Ve sonra durdum, düşündüm.
Sevgi
en en kıymetli şey sensin.
Sevgi,  
senin çözemeyeceğin hiçbir şey yok, tıpkı renkli balonlar gibi..
ve evet, hayat en en en güzel hediye.

*kendinizle yüzleşmekten korkmayın*

9 Şubat 2019 Cumartesi

Kalbimdeki Yabancı

Seni tanımıyorum, tanımak istiyor muyum inan şu saatten sonra  onu da bilmiyorum yabancı. 
Daha düne kadar yokken bir an da boktan bir belirsizlikle gelmeni doğal karşılıyorum. Doğal karşılıyorum çünkü buna izin verenin ‘ben’ olduğumu çok iyi biliyorum.
O yüzden yabancı, seni tanımak istemiyorum.
Seni ‘sen’ olduğun içinde sevmek istemiyorum.
Merak edersen eğer,  sodayı sade severim ben ama işte tercih meselesi olur ya arada -limon sıktım içine.
(Sarışınlardan nefret edersin ama sarışın bir hatunla evlenirsin ya hani? Öyle düşün)
Saçmalama senin gibi hayatıma sıçmadım.
Sadece sodaya limon sıktım, kıps.
Düne kadar izin verdiğim her şeyi geri alıyorum senden yabancı.
Mütemadiyen en uzakta kalacak, oraya ait olacaksın bende.
Çünkü, hak ettiğin yer orası.
Kin yok, nefret yok, düşmanlık yok. İnan hiçbir şey yok.
Bu saydıklarımın olması çok çok tehlikeli.
Neden biliyor musun yabancı?
Çünkü nefret de bir duygu.
Kin de bir duygu.
Düşmanlık bile bir duygu.
Ve sen, bunları hak etmiyorsun.
O yüzden sen ‘ben’de nötrsün.
Kalabalığın içinde herkes gülen gözlerime şahit olurken, sen onu göremeyeceksin.
Karşıdan gelen sen olunca, yolumu değiştirmeyeceğim ama seni de tanımayacağım.
Özür dilerim yabancı, bunu isteyen sendin.
Beni çok yordun. Ben yorulmaya gelemem.
Ben bir belirsizlikle mücadele edemem.
Cesaretin varsa, karşıma çık hesaplaşalım ne dersin?
Yemez ama değil mi?.
-Yemez.
Şimdi yol ayrımı dediğimiz yerdeyiz,
Ben daha sana gelememişken sen ben’den gittin be yabancı.
Sen ‘ben’den gittin ve benim beklediğim o ‘gemi’ geldi.
Biri gider, biri gelir dedikleri buymuş sanırım.
Evet yordun beni, fazlasıyla da üzdün, ağlattın da belki
Ama
Biliyorum ki bu yaşadıklarımı yaşamadan ‘son nefesini’ vermeyeceksin. Kötü niyetle söylemiyorum bunu.
Güzel dileklerle söylüyorum yabancı.
‘’İster mutlu ol, istersen delir, umurumda değil’’
bu arada sodam bitti,
şimdi iki çay söyle de güzelce gidelim kalplerimizden.
sahi, ben senin kalbinde hiç olmamıştım ki…
neyse, sen o iki çayı söyle.
ben ve kalbim senin gidişinin şerefine içelim.
biri açık, biri demli olsun.

23 Ocak 2019 Çarşamba

on yıllık değişim ?!

Az önce bir yazıda okudum, şöyle yazmıştı kadın,
10 sene öncesine gidip kendime şahane akıllar vermek istedim bu iki fotoğrafı birleştirirken.
Öyle hoşuma gitti ki…
Bulabildiğim en eski fotoğrafımla, şimdi ki fotoğrafımı birleştirip onunla konuşmak istedim bende.
Şuanda gülümseyerek baktığım şu iki kareye 10 sene önce çok daha farklı bakıyordum.
Pembe tişörtlü kıza karşı çok acımasızdım mesela. Ama bunu ben yapmadım. -Ailem dışındaki-  insanlarda çok acımasızdı pembe tişörtlü kıza. Yani beni, ona karşı acımasız yapan sizlerdiniz aslında.
‘’Sen hiç aynaya baktın mı?’’
‘’Seni sevebileceğimi cidden düşündün mü?’’
en kibar ve acılı olanlarıydı mesela.
ve ben daha 14 yaşındaydım.
Daha kötüsü de oldu.
Hastalığımla da vuruldum.
İnsanlar yaşları küçükken çok daha acımasızlar maalesef.
-Aileler, çocuklarınızı güzel yetiştirin derken boş konuşmuyoruz inanın.-
Ve şuan, bu satırları yazarken bile istemsizce geriliyorum.  O anlar canlanıyor gözümde.
Hayal kırıklıklarım, kendimi ispatlamaya çalışmalarım ve fiyaskolarım.
İnsanlardan kaçmam..
Bakın, insanın kendisiyle çatışması, her şeyde dönüp suçu kendisinde araması, agresif olması ve daha bir sürü şeyin sebebi karşımızdakiler olabiliyor çoğu zaman.
İnanın, pembe tişörtlü kızı –o zamanlar- çok sevmeye çalıştım.
Tüm kalbimi, sevgimi ona açmaya çalıştım. Ama her seferinde bir şey oldu. Başaramadım. O kızı koruyamadım. O kızı sevemedim.
Kendimi sevemedim.
Şuan;
Her şey çok başka.
her şey çok daha huzurlu
olması gerektiği gibi sanki…

 Kimine göre çirkin ördek yavrusunun hikayesi kimine göre büyüme..
Arkadaşlarıma göre de ‘aman kilo alma, yaşlı gösteriyor seni’
Herkes istediğini düşünebilir.
-Önemli olan benim düşüncelerim, bunu da geç öğrendim.-
Kendime göre ise sadece sevgi.
Şimdi hem o pembe tişörtlü kızı, hem de diğer kızı seviyorum.
Saygı duyuyorum.
Önemsiyorum.
Dinliyorum.
İkisiyle de ara ara muhabbet ediyoruz, durumlar iyi :)
Sevgili 10 sene önceki Ceren;

-kendini boş şeyler için üzüyorsun.Yapma. Kilo dediğin verilir hem senin sağlık sorunların var her şey düzelecek. Gülümsemeye devam et. Unutma sen, sana emanetsin.

-Kendini kimseyle kıyaslama. Kimseden daha iyi olmak zorunda değilsin ve lütfen kendini diğer hem cinslerinle kıyaslamayı bırak.  Bu kıyaslama hayatının hiçbir noktasında işine yaramayacak. Bırak Alah aşkına. Onun dümdüz saçları varsa senin de kıvırbaşların var!

-Gelecek için endişelenme,  endişeni ve sabırsızlığını minimuma indir. Her şey halloluyor. Mühim olan sağlık.

-Mutlu ol. En küçük şeyden bile mutlu ol.

-Çok sev.

10 sene önceki halim, inan seni omuzlarından tutup sarsmak kendine gel artık demek istiyorum. Çünkü sana sinirliyim.
Çünkü çok gereksiz şeylerle uğraştın.
Değdi mi peki?
Değmedi.
İki fotoğraf arasında 10 yıl değil de 10 gezegen var sanki.
sanki başka bir zamanda yaşandı başka bir evrende.
Zaman akışkan ve ellerimde tutamıyorum.
Fakat yine, her şey de olduğu gibi
İYİ Kİ!
Eğer o pembe tişörtlü kız olmasaydı, şuan ki ben olamayacaktım.