Günler,
aylar, yıllar geçecek… Bak, bugün bitti bile...
Şimdi, kapat gözünü ve hayal et.
dışarıda tüm gümbürtüsüyle esen bir rüzgar var, hava zaten o hiç sevmediğin öğretmeninde esinlenmiş derece de soğuk.
Elinde kahven, şekersiz içersin ama tatlıya da düşkünsün.
Eee neticede bir yerden kesmen, öbür taraflardan alman gerek.
O da ne..?
Yağmur da hafifden atmaya başladı.
Perdeyi sonuna kadar açtın, bayılırsın yağmuru izlemeye.
Sonra içinden bir ses kalk dedi.
Ne diye eve kapattın kendini, zaten bunu hep yapıyorsun. Şimdi çık dışarı!
Islan ıslanabildiğin kadar, saçların savrulsun…
Yaşadığını hisset. Çok istiyorsan kahveni de al yanına.
Yağmuru hisset, rüzgarı hisset, yaşadığını hisset iliklerine kadar ve bağıra çağıra
Teşekkür et her şeye, herkese…
Şimdi kapatıyorum gözümü…
Yeşilliklerin arasında yerleştirilmiş kimsenin göremeyeceği bir bankta oturuyorum.
Güneş tepemden gülümsüyor bana. Başımı sağa çeviriyorum bir dolu papatya.
Bayılırım ben papatyalara..
Seviyorum, kokluyorum biraz da sohbet ediyorum papatyalarla.
Bi ses duyuyorum, ağlama sesi…
Başımı diğer tarafa çeviriyorum 10 yaşlarında, kumral, kıvırcık saçlı ama saçlarını tepeden sımsıkı toplamış, birleşik kaşlı biraz da tombiş bir kız çocuğu.
-Ne oldu sana, neden ağlıyorsun sen bakalım diyip sarılıyorum ona.
Hiç konuşmuyor benimle, sadece ağlıyor.
o yaşta ki bir çocuk neden bu kadar ağlar, bilemiyorum.
ses etmiyorum…
o ağlıyor, ben susuyorum.
Sonra bana dönüyor, gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde anlatmaya başlıyor.
-Ben çok çirkin bir kızım, kaşlarıma baksana dalga geçiyorlar benimle. Sırf kaşım olsa iyi kilomla da dalga geçiyorlar. Kimse sevmiyor beni, sevmeyecekte. Dışlanıyorum hep, hayatım boyunca hep böyle mi olacak? Ben hep böyle ağlayacak mıyım? Bir şeyleri başaramayacak mıyım? Ne olur bana aksini söyle, ben dayanamıyorum…
Öyle kızıyorum ki o güzelliğe kendini bu kadar boktan hissettirenlere. Aksini anlatıyorum ona.
Her şeyin çok çok çok güzel olacağını, kendisinin çok güzel olduğunu, başkalarını boşverip kendisini sevmesi gerektiğini eğer gerçekten isterse başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin onun elinde olduğunu anlatıyorum da anlatıyorum.
Sımsıkı tutuyorum ellerini…
Umutla parlıyor gözleri…
Kırmızı gözler ışıl ışıl oluyor ve mutsuz ifade mutluya dönüşüyor.
Daha güçlü hissediyor..
Bir papatya koparıp saçının kenarına iliştiriyorum.
Çok güzelsin diyorum, tahmin edemeyeceğin kadar çok hemde.
Teşekkür ediyor bana ve diyor ki.
‘’Sen de çok güzelsin, hem de çok.’’
Ve bir an da yok oluyor.
Nerden geldi, nasıl yok oldu anlayamıyorum.
O yaşta ki bir çocuğun kalbini kırıp, ona kendisini kötü hissettirenlere selam olsun.
Meğer o çocuk, benim 10 yaşındaki halimmiş…
ve gözlerimi açıyorum.
Kahvem soğumuş, şarkı bitmiş, mum sönmüş, etraf karanlık…
Şimdi, etraf karanlıksa kendi aydınlığını kendin yarat diyerek yola çıkıyorum.
kapatıyorum gözümü
-şükrediyorum beni ben yapan herkese, her şeye
-teşekkür ediyorum evrene
-hayatımda ki herkesi sevgiyle kucaklıyorum
ve 10 yaşındaki kızın göz yaşlarından öpüyorum.
Sen çok çok güzelsin.
Şimdi, kapat gözünü ve hayal et.
dışarıda tüm gümbürtüsüyle esen bir rüzgar var, hava zaten o hiç sevmediğin öğretmeninde esinlenmiş derece de soğuk.
Elinde kahven, şekersiz içersin ama tatlıya da düşkünsün.
Eee neticede bir yerden kesmen, öbür taraflardan alman gerek.
O da ne..?
Yağmur da hafifden atmaya başladı.
Perdeyi sonuna kadar açtın, bayılırsın yağmuru izlemeye.
Sonra içinden bir ses kalk dedi.
Ne diye eve kapattın kendini, zaten bunu hep yapıyorsun. Şimdi çık dışarı!
Islan ıslanabildiğin kadar, saçların savrulsun…
Yaşadığını hisset. Çok istiyorsan kahveni de al yanına.
Yağmuru hisset, rüzgarı hisset, yaşadığını hisset iliklerine kadar ve bağıra çağıra
Teşekkür et her şeye, herkese…
Şimdi kapatıyorum gözümü…
Yeşilliklerin arasında yerleştirilmiş kimsenin göremeyeceği bir bankta oturuyorum.
Güneş tepemden gülümsüyor bana. Başımı sağa çeviriyorum bir dolu papatya.
Bayılırım ben papatyalara..
Seviyorum, kokluyorum biraz da sohbet ediyorum papatyalarla.
Bi ses duyuyorum, ağlama sesi…
Başımı diğer tarafa çeviriyorum 10 yaşlarında, kumral, kıvırcık saçlı ama saçlarını tepeden sımsıkı toplamış, birleşik kaşlı biraz da tombiş bir kız çocuğu.
-Ne oldu sana, neden ağlıyorsun sen bakalım diyip sarılıyorum ona.
Hiç konuşmuyor benimle, sadece ağlıyor.
o yaşta ki bir çocuk neden bu kadar ağlar, bilemiyorum.
ses etmiyorum…
o ağlıyor, ben susuyorum.
Sonra bana dönüyor, gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde anlatmaya başlıyor.
-Ben çok çirkin bir kızım, kaşlarıma baksana dalga geçiyorlar benimle. Sırf kaşım olsa iyi kilomla da dalga geçiyorlar. Kimse sevmiyor beni, sevmeyecekte. Dışlanıyorum hep, hayatım boyunca hep böyle mi olacak? Ben hep böyle ağlayacak mıyım? Bir şeyleri başaramayacak mıyım? Ne olur bana aksini söyle, ben dayanamıyorum…
Öyle kızıyorum ki o güzelliğe kendini bu kadar boktan hissettirenlere. Aksini anlatıyorum ona.
Her şeyin çok çok çok güzel olacağını, kendisinin çok güzel olduğunu, başkalarını boşverip kendisini sevmesi gerektiğini eğer gerçekten isterse başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin onun elinde olduğunu anlatıyorum da anlatıyorum.
Sımsıkı tutuyorum ellerini…
Umutla parlıyor gözleri…
Kırmızı gözler ışıl ışıl oluyor ve mutsuz ifade mutluya dönüşüyor.
Daha güçlü hissediyor..
Bir papatya koparıp saçının kenarına iliştiriyorum.
Çok güzelsin diyorum, tahmin edemeyeceğin kadar çok hemde.
Teşekkür ediyor bana ve diyor ki.
‘’Sen de çok güzelsin, hem de çok.’’
Ve bir an da yok oluyor.
Nerden geldi, nasıl yok oldu anlayamıyorum.
O yaşta ki bir çocuğun kalbini kırıp, ona kendisini kötü hissettirenlere selam olsun.
Meğer o çocuk, benim 10 yaşındaki halimmiş…
ve gözlerimi açıyorum.
Kahvem soğumuş, şarkı bitmiş, mum sönmüş, etraf karanlık…
Şimdi, etraf karanlıksa kendi aydınlığını kendin yarat diyerek yola çıkıyorum.
kapatıyorum gözümü
-şükrediyorum beni ben yapan herkese, her şeye
-teşekkür ediyorum evrene
-hayatımda ki herkesi sevgiyle kucaklıyorum
ve 10 yaşındaki kızın göz yaşlarından öpüyorum.
Sen çok çok güzelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder