27 Ekim 2016 Perşembe

Kapat Gözünü

Günler, aylar, yıllar geçecek… Bak, bugün bitti bile...
Şimdi, kapat gözünü ve hayal et.
dışarıda tüm gümbürtüsüyle esen bir rüzgar var, hava zaten o hiç sevmediğin öğretmeninde esinlenmiş derece de soğuk.
Elinde kahven, şekersiz içersin ama tatlıya da düşkünsün.
Eee neticede bir yerden kesmen, öbür taraflardan alman gerek.
O da ne..?
Yağmur da hafifden atmaya başladı.
Perdeyi sonuna kadar açtın, bayılırsın yağmuru izlemeye.
Sonra içinden bir ses kalk dedi.
Ne diye eve kapattın kendini, zaten bunu hep yapıyorsun. Şimdi çık dışarı!
 Islan ıslanabildiğin kadar, saçların savrulsun…
Yaşadığını hisset. Çok istiyorsan kahveni de al yanına.
Yağmuru hisset, rüzgarı hisset, yaşadığını hisset iliklerine kadar ve bağıra çağıra
Teşekkür et her şeye, herkese…

Şimdi kapatıyorum gözümü…
Yeşilliklerin arasında yerleştirilmiş kimsenin göremeyeceği bir bankta oturuyorum.
Güneş tepemden gülümsüyor bana. Başımı sağa çeviriyorum bir dolu papatya.
Bayılırım ben papatyalara..
Seviyorum, kokluyorum biraz da sohbet ediyorum papatyalarla.
Bi ses duyuyorum, ağlama sesi…
Başımı diğer tarafa çeviriyorum 10 yaşlarında, kumral, kıvırcık saçlı ama saçlarını tepeden sımsıkı toplamış, birleşik kaşlı biraz da tombiş bir kız çocuğu.
-Ne oldu sana, neden ağlıyorsun sen bakalım diyip sarılıyorum ona.
Hiç konuşmuyor benimle, sadece ağlıyor.
o yaşta ki bir çocuk neden bu kadar ağlar, bilemiyorum.
ses etmiyorum…
o ağlıyor, ben susuyorum.
Sonra bana dönüyor, gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde anlatmaya başlıyor.
-Ben çok çirkin bir kızım, kaşlarıma baksana dalga geçiyorlar benimle. Sırf kaşım olsa iyi kilomla da dalga geçiyorlar. Kimse sevmiyor beni, sevmeyecekte. Dışlanıyorum hep, hayatım boyunca hep böyle mi olacak? Ben hep böyle ağlayacak mıyım? Bir şeyleri başaramayacak mıyım? Ne olur bana aksini söyle, ben dayanamıyorum…

Öyle kızıyorum ki o güzelliğe kendini bu kadar boktan hissettirenlere. Aksini anlatıyorum ona.
Her şeyin çok çok çok güzel olacağını, kendisinin çok güzel olduğunu, başkalarını boşverip kendisini sevmesi gerektiğini eğer gerçekten isterse başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin onun elinde olduğunu anlatıyorum da anlatıyorum.
Sımsıkı tutuyorum ellerini…
Umutla parlıyor gözleri…
Kırmızı gözler ışıl ışıl oluyor ve mutsuz ifade mutluya dönüşüyor.
Daha güçlü hissediyor..
Bir papatya koparıp saçının kenarına iliştiriyorum.
Çok güzelsin diyorum, tahmin edemeyeceğin kadar çok hemde.
Teşekkür ediyor bana ve diyor ki.
‘’Sen de çok güzelsin, hem de çok.’’
Ve bir an da yok oluyor.
Nerden geldi, nasıl yok oldu anlayamıyorum.
O yaşta ki bir çocuğun kalbini kırıp, ona kendisini kötü hissettirenlere selam olsun.
Meğer o çocuk, benim 10 yaşındaki halimmiş…
ve gözlerimi açıyorum.

Kahvem soğumuş, şarkı bitmiş, mum sönmüş, etraf karanlık…
Şimdi, etraf karanlıksa kendi aydınlığını kendin yarat diyerek yola çıkıyorum.
kapatıyorum gözümü
-şükrediyorum beni ben yapan herkese, her şeye
-teşekkür ediyorum evrene
-hayatımda ki herkesi sevgiyle kucaklıyorum
ve 10 yaşındaki kızın göz yaşlarından öpüyorum.
Sen çok çok güzelsin.


13 Ekim 2016 Perşembe

Bu yazıyı Sadabad'dan yazıyorum

‘’Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz...’’ Jonathan Livingston-Martı


Gözlerimi kapatıyorum.
Daha iyi bir dünya olabilmesi için daha iyi kalpli insanlar lazım bize diyorum.
Öyle bir dünya da çocuklar mutlu, insanlar samimi ve içten…
Gözlerimi açıyorum.
‘’buyrun, kahveniz…’’
-Teşekkürler. Ve ekliyorum, gerçek olamayacak kadar güzeldin be ‘hayal’…
-Bir şey mi istediniz?.
-Yok, hayır size demedim.
kapanış!
Sonra gözlerim açık inceliyorum insanları. Laf aramızda bayılırım gözlem yapmaya.
Atılan kahkahaya bile bir şeyler bulan insanlarız biz.
Sahi, bu kadar mı kötü düşünür olduk?
Sanki gülmek yasakmış gibi.
Hayır, mesela ben her şeye gülerim. Her şeye!
Ciddi olamamak gibi bir problemim var.
Hayır tam ciddi olacağım bir gülme geliyor. Napayım?!
Sahi, içimizden geldiği için karşılık beklemeden bir şey yapmak yasaklandı mı?
Ya sahi, şimdi siz çok zenginsiniz ya… Eee sonra?.
Önemli olan gönül zenginliği derlerdi büyüklerimiz de gülerdik. Çok çok doğru.
Zira, günümüzde gönlü zengin insan yok denilecek kadar az, tıpkı samimi insanların neslinin tükenmesi gibi…
Sevmiyorum.
Sevmiyorum.
Sevmiyorum.
Sırf, birileri öyle istiyor diye ‘öyle’ olmayı
Sırf, birilerinin gururu okşanacak bir tarafları kalkacak diye olmayan hatta hak etmediği bir çift güzel sözü bile söylemeyi sevmiyorum.
Belki de bu yüzden kendi kendime konuşuyorumdur.
Yazmak, özgürlük bence.
Yazmak, uzun zamandır uzak kaldığım evim benim.
Uzak kaldıkça özlüyor, geldiğimde de ‘hadi saçmalayalım noğğluur bu insanlar çok sıkıcı, beni anlamıyooorlar’ diyip dertleşiyoruz işte güzel güzel.

Gözlerimi kapatıyorum…
Deniz dalgalı, hayat gibi.
Müzik yerine bi süre denizin dalgasının o huzur veren sesini dinliyorum.
Gözlerimi açıyorum…
Ellerimi çırpıyorum, zıplıyorum.
Gözlerim karşımda ki şahane manzarayı görüyor.
Kahvem sade, ağzım tat alıyor.
En ballısından şahane arkadaşlara sahibim.
Bi işim ve orada tanıdığım güzel insanlar var.
‘’Çok şükür’’
bir kez daha…
Sonra dönüp Beste’ye diyorum ki;
‘’Beste, ben çok mutluyum, çok çok çok’’

İnsanın isteyip de başaramayacağı hiçbir şey yok şu hayatta.
Ben bunu öğrendim.
Bir de mutlu olmak için birilerine, bir şeylere ihtiyacım olmadığını öğrendim.
Ne de güzel öğrendim, miiis!..

ve bu ara her şeye hep hep hep ‘iyi ki’…

Ha unutmadan, sevgiyi hiç ihmal etmeyin.
Buna ihtiyacımız var.

ve işte bu noktada benim imdadıma Sadabad yetişti.
Edebiyatı her zaman çok sevmişimdir. Öğretmenlerimi de.
Ama bu ara kendi dünyamda bir Sadabad yarattım, gelin görün.
Orada her şey öylesine güzel ki…
Bilmiyorum zamanında da öyle miydi? Ama ben kendi Sadabadımı öyle kodladım.
Bu yazıyı oradan yazıyorum.
Burada her şey yolunda.
Gelmek isterseniz sizleri de bekleriz.
Nedim ile çılgınlar gibi şarkı söylüyoruz!


ve duamız sabit;
inançla, aşkla, güçle
Sevgiyle!