23 Aralık 2017 Cumartesi

Bir Kartanesi bir de Kokulu Mum

Malum 2017’nin bitip uzak diyarlara gitmesine ramak kaldı. Ben de 2017’den son kez bildiriyorum;
ARTIK BİT! ARTIK GİT!
Emre Aydın abimize bağlayıp kim dokunduysa sana ona git diyorum.
Peki neden diyorum? Manyak mıyım?!
Bakın sizler nasıl bir yıl geçirdiniz bilemem,belki de benim aksime şahane bir yılı geride bırakacaksınız ama ben cidden bok gibi bir yılı geride bırakacağım. (sansüre hayır!)
O yüzden bir an önce bitip uzak diyarlara gitsin, tozlu sayfalara gömülsün istiyorum.
Ve tekrardan söylüyorum, bu benim şahsi görüşüm, şahsi isteğim.
Eğer sizler ayaklarınızı yerden kesecek bir yılı geride bırakıyorsanız dilerim yeni yılda çok daha güzel şeyler yaşarsınız.
2017 yılıma şöyle bir kuşbakışı bakacak olursam eğer;
Her yeni yıl; yeni umutlar, yeni dilekler, yeni sözler demek.
Yalan değil!
(Yeni yılda 10 kilo vereceğim diyip asla veremeyip çılgınlarca yemek yiyenler de online mı bu arada? :) )
Neyse konudan sapmadan devam edeyim, ben de 2017’ye her insan evladı gibi umutlarla girdim. Sonrası mı? İşte sonrası çok fena sevgili okur.
Bilmiyorum ama benim 2017’im hiç güzel değildi. Hep bir karmaşa, hep bir düşünme ve hep bir ‘’Ulan ben nerede hata yapıyorum?’’  diyerek geçti.
Hiç üzülmedim dediğim kadar  üzüldüm.
Hiç sıkılmadığım kadar sıkıldım.
Hiç sevmediğim kadar sevdim.
Ve hiç düşünmediğim kadar düşündüm.
Düşün düşün boktur işin diye boşuna dememişler.
Sabırsız bir insan olmanın verdiği yetkiye dayanarak yazıyorum ki, sabırsızım!
Yani öyleydim. Hala da sabırsız olabilirim ama törpüleme yolunda ilerlediğime eminim. :)
 Gri en sevdiğim renklerden biri olmasına rağmen, hayatın grisinden nefret ederim.
Ya siyah olsun ya beyaz.
Ya bitsin ya da devam etsin.
Böyle mal gibi sallantıda ne yapıyoruz?
Hep ama hep böyle düşündüm… Ama böyle olmamalıymış.
Yani şunu demek istiyorum. Sabırlı olmak gerekiyormuş. Bir müddet gri olmalıymış sonra onun mutlaka bir sonu varmış.. Ya karanlığa gidiyormuş ya da aydınlığa…
2017 giderken bana bunu öğretti. Attım cebime.
Hep çok çabaladım, kendi hayatım için değil başkaları için. Al sana yanlış, al sana hata.
Her şeyin bir dozu varmış… Nerde  trak orda bırak-mış. 2017 bana bunu da öğretti attım cebime.
Bir yazan Ceren varmış, bir de insanların tanıdığı Ceren!
Biliyor musun sevgili okur, bunu duymak çok ağır gelmişti bana. Ama bunu da düşündüm.
teşekkür ettim ve attım cebime.
Bakıyorum da 2017 aslında güzelliklerin doğması için bir geçişmiş..
Karanlık günler olacak. Düşeceksin de. Yaralar da açılacak. O zamanlarda şunu unutma: Tünel bitecek. Kalkacaksın da. Kabuk da bağlayacaksın. 
Nil Karaibrahimgil-Kelebeğin Hayat Sırları kitabının ‘’Gençliğime Sevgilerimle’’ kısmında bunu söylüyor. Şuan fark ettim de nasılda cuk uyuyor bana.

Bakın çok samimi söylüyorum iğrençti, bitsin istedim. Gün saydım.
Bir asker edasıyla 2017’nin bitmesine şu kadar, okulun tatile girmesine şu kadar diye hergün bıkmadan usanmadan saydım.
Ama tüm bunların yanında; 
Hayatıma çok güzel insanlarda girdi. Onların yanında iğrenç espri yapıp gülmek şahane, çünkü onlar gülmüyor..
-Yapmam dediğim şeyi yaptım… sevgili çok minik canım kulağımın kıkırdağını deldirdim. (hihiihihi)
Rest çekmeyi öğrendim, çabalamamayı, bırakmayı, sevdiklerime vakit ayırmayı..
Öyle iyi geldi ki…
1 yıldır konuşmadığım -küs değildik- arkadaşımla konuştuk, nasıl özlemişim nasıl! Öyle iyi geldi ki.. Yıllar geçse de konuştuğunuz o ilk an,  aynı samimiyetle başlıyorsanız anlatmaya o öyle kıymetli öyle güzel ki…
Ve 2017’yi uğurlarken benim minik kızlarımı mutlu ettim. Bizli anılarımızı paylaştım onlarla.
Öyle güzel, öyle duygusal geri dönüşler aldım ki…
İyi ki diyorum tüm kalbimle.
Ve her yılbaşında çevremdekilere hediye alıp onları mutlu ederken bugün kendimi mutlu ettim.
Her ne kadar Teoman abimiz bir kartanesi ol kon dilimin ucunda demiş olsa da
Ben,bir  kar tanesi ol kon bileğimin ucuna dedim ve kırmızının uğuruna inanarak bir bileklik aldım.
İçim kıpır kıpır. -Ve verdiğim paraya acımadım-
Bu arada kokulu mumlar şahane birşeymiş… Yeni keşfeden birisi olarak söylüyorum bunu. :)
Ve huzur…
Ve şükür…
Acısıyla tatlısıyla ee biraz da ekşisiyle bir yılı geride bırakıyoruz.
Ben yeni yıldan çok umutluyum, sahi ben hep umutluyum.
Ama bu sefer çok başka. Bu sefer olacak ya…
Hissediyorum.
Bugün martılara ekmek atarken de hissettim bunu.
Hissetmeye de devam edeceğim.
Siz de hissedin.
Her son, yeni bir başlangıçlara gebe sonuçta.
Mutlu Yıllar.

https://www.youtube.com/watch?v=-yYCL5S2QI0  



13 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Kıvırbaş Hikayesi

Aslında bakarsanız öyle şahane, masallardan fırlamış bir hikaye anlatmayacağım sizlere.
Beklentinizi yüksek tutmayın diye söylüyorum.
  Karşımda bir fotoğraf var. 3-4 yaşlarında olduğu da söylentiler arasında. Denizin içinde başında kalpli güneş gözlükleri olan bir kıvırbaş ve laf aramızda çok da sevimli. Keşke hep böyle kalsak dediğimden hatta dediğimizden… Hadi artık itiraf edin! Çoğunuz o yaşlarda kalmak için bir çok şeyinizi verebilirdiniz. Ben verirdim mesela! Dert yok, tasa yok, düşünmek yok, kafa yormak yok, kilo problemin bile yok. Rahatsın misler gibi. Neyse, konudan sapmayalım.
O yaşlarda bizden büyükleri, mavi önlüklerini giymiş, okula giderken gördüğümüzde (en azından ben) ben deeee!!! Ben de!!!!  ama ben ne zaman gideceğim okula? diye tutturduğum gerçeğini değiştiremiyeceğim. Hayır o anın tadını çıkarsana saftirik çocuğum elbet bir gün sende gideceksin okula değil mi ama? Git sokakta çılgınlar gibi oyna, bebeklerine kıyafet dik, çizgi film izle, düş, kalk sonra tekrar düş. Yaşadığın o anın tadını çıkar.
Alışverişe gittiğinde o alışveriş arabasının içine seni oturttukları zaman neden bağrınıyorsun? Hadi şimdi binde görelim? Hele ki toto kocamansa, sığmazsın bile kardeşim. O zamanlar daha çok binseydim de o anın tadını çıkarsaydım diyeceksin işte… Hey gidi çocukluk hey…
Sonra büyümeye başlayacaksın, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite derken 16-17 belki daha fazla yıl insanların içine karışacaksın. Ve sen, ne kadar iyi yürekli olursan ol insanlar sen ilkokuldayken başlayacak acımasız sözler söylemeye, seni kırıp incitmeye…
Ve üzülerek söylüyorum ki, çocukluğunda aldığın o acımasız sözler sen büyüdükce seni toplumdan soyutlamaya, kendini sorgulamaya, kendinden nefret etmene kadar gidecek.
Nerden bildiğimi soracak olursan eğer, YAŞADIM! Derim sana kocaman harflerle.
Şişko seni diyenler mi dersiniz, martı kaşlı mı dersiniz, ay senin gözler sarı vampir misin sen diyenler mi dersiniz?
Ve üzgünüm, bu psikolojiyi 20 yaşıma kadar ASLA atamadım üzerimden.
Tanıdığım herkes  sevsin beni mantığı ele geçirdi beni sanki çok mümkünmüş gibi. Eğer, herkes beni seviyorsa bu işte bir terslik olabileceğini çok sonradan öğrendim.
Kardeşim olmadığından en kıymetli değeri arkadaşlarıma verdim ve ağzımın payınıda ilk kez ortaokulda aldım.
NOT 1: kimseye hakettiğinin üzerinde değer verme!
İş görüşmesi için gittiğimde insanların bana hep kızacaklarını düşündüm, gösterdikleri işi asla yapamayacağım düşüncesi beynimin en üst kısmına yerleşmişti.
NOT2: korkma, dene, en kötü ne olabilir ki?
ve çalıştığım yerde şahane insanlar tanıdım, çoğu evet evet çoğu kesinlikle benim bebeklerim.
Düz saçlı kızların her zaman çok daha güzel olduklarını düşünüp, bu tülü pakize saçlarımı ütüledim, çünkü bir düzleştiricim yoktu.
NOT3: sen her halinle güzelsin, kıvırbaş olmaksa senin bir ayrıcalığın.
Hem reklamda ne diyordu;
seviyorum her halimi
herkes böyle sevsin beni
ister düz ister bukleli
kendine güven en güzeli
olduğun gibi ol bırak
bak senin gibi güzel hayat
saklanma özgürce adım at
kendi dalganı yarat
o duruş bu gülüş şu bakış
hadi saçlarınla bir barış
yeniden kendinle tanış
işte senin için bu alkış



(saçlarımı şekillendirerek bende bir devrim yaratan arkadaş gibi arkadaş, sen kendini biliyorsun teşekkürlerim sana!)
Ve kuzenim, Ada’ da bana ‘len kıvırbaş’ dediği an, dedim melo tuttum ben bu ismi.
Teşekkürler süperman, bana bu ismi verdiğin için! :)
Saçlarım şuan düzken bu satırları yazmakta efsane bir tezatlık :)

Bu liste uzar da uzar. Daha neler vardır hatırlamadığım, unuttuğum…
Ve evet, en başta bahsettiğim o fotoğraftaki kız çocuğu da bendim. Bir arkadaşıma anlattığımda hikayemi, bana dönüp şunu söylemişti ‘’şu an Çirkin ördek yavrusunun bir kuğuya dönüşmesini dinledim.’’ Teşekkür ederim, tekrardan… Hayatımda hiç böylesine güzel bir iltifat almamıştım.
  Diyeceğim şudur ki; çocuklarınıza insanları rencide edecek, üzecek, yaralayacak şeyleri farkında olmadan ya da bile isteye öğretmeyin. Bakın bu çok acımasızca. Cidden!
Dünyaya gelirken bize renkli gözlü ve sarışın olmak ister misin? Dudakların diyorum şöyle olsun ister misin? Ağzın da şu şekilde falan diye sorulmuyor. Bunu bir idrak edelim önce.
Seçme şansımız yok, malzeme bu! Tıpkı sizin gibi eşsiziz!
Böyle hassas olunan konularda ‘şaka yaptım yea’ diyecek kadar rahat da olmayın rica ediyorum. Çünkü sizin şaka yaptığınız şey karşınızdakinin yıllarca yenmeye çalıştığı bir şey olabilir. İnsanları oldukları gibi sevmeyi öğretin çocuklarınıza.
 Ve sen  yaralı ceylan,
kendine kimsenin gözünden bakma. Kendi gözünden bak. Kendi değerini kendin belirle.
Senin kendine inanman önemli, kimin ne düşündüğü değil.
Unutma ki; kilolu da olsan, rahatszılığın da olsa, kaşların martı gibi de olsa
seni seven birileri var.
En başta ailen
Sonra da ben, koşulsuz şartsız…

(bir görsel seçemedim, bilmiyorum bilemedim. yazıyı okuyanlar akıllarına gelen görseli benimle paylaşsın bence, çok minnoş olur! bu arada hikayenin devamı gelecek!)

İnançla, Aşkla, Sevgiyle...

24 Ağustos 2017 Perşembe

itiraf mektubu

Penceremden esen tatlı rüzgar, beyazlara bürünmüş ve insanın içini ferahlatan odam ve kahvem eşliğimde yazıyorum bu satırları diyeceğimi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Pencerem tepeden açılı olduğu ve perde çekili olduğu için rüzgar var mı yok mu onu bile bilmiyorum. Vantilatörümden efsane bir esinti geliyor, hakkını yiyemem. Onun dışında odam beyazlara falan bürünmüş değil, çok karışık, saçma derecesinde renkli ve evet dağınık.
Kedi enceğini kaybetse bulamaz derler ya öyle. Teoman ne yapayım tabiatım böyle dediğinde cool oluyor, ben söylediğim de dağınık.
Ha kahvem mi? Onu da bitirdim, dibinde bile kalmadı.
Su var olmaz mı?.
Neden olmasın ama? Su sağlıktır, su güzeldir, su berraktır, şu yaz günlerinde serinletir.
Ve ben, günde en az 3 litre içerim. Siz de için. Hatta şuan, üşenmeden her ne yapıyorsan bırak ve bir bardak lıkır lıkır suyu dik kafana, ohh!!
Rahatladın değil mi? Alırım bir dal teşekkürünü!.
Neredeydim?
Valla canım bi süre Miami, ordan hop Bora Bora adası, ordan Paris derken tatil bitti demek isterdim… Ama diyemiyorum. Çünkü yerim belli yurdum belli. Kafamın içi de en az odam kadar karışık. Bilmiyorum sizlerin de var mı ama ,genelde odalarımız da geçmiş yılların ders notları, kitapları falan olur. Hani LAZIM OLUR CANIM! ÇALIŞIRIM YİNE dediğimiz ve yüzüne asla bakmadığımız, boşuna duran…
Şuan mesela, hazırlıktan bu yana ingilizce kitaplarımın soldaki dolabımı neden işgal ettiğini düşünüyorum. Bir kere bile açmadım. Ama sorsanız, lazım olur.(LAZIM OLMADI)
 Neyse konudan sapmayayım. Nerden bu konuya geldim onu da bilmiyorum.
Kafamın içindeydim, odam kadar karışıktı.
Heh.
Gezdim, çalıştım. Ve en güzeli; kuzenimle deli gibi vakit geçirdim. Boşa zaman geçirmedik.
En en en güzeli buydu, ah doktor civanım!  
Kendimle YÜZLEŞmemde bana vesile olduğun için sana minnettarım.
Yapabildiklerim, yapamadıklarım, yapacaklarım derken 3 ayı geride bıraktım, bıraktık.
Ve şunları öğrendim;
- Önyargı öyle iğrenç ki, önyargıyla yaklaştığın insanı sonunda seversin. Kendin bile bu duruma şaşarsın.
Tanımadan, konuşmadan başkalarından duyduklarınla olaya atlama, kendi içinde nefrete bürünme.
- Yaptığın işi ya adam gibi yap, ya da hiç yapma. Bu ne olursa olsun. Yemek yapmak bile olsa.
Gönülsüz bir iş, işkenceden başka bir şey değil. Ama o öyle yapıyorsa yapıyor, sen ‘SEN’sin ve herkes kendinden sorumlu.
- Daima içten gülümse! Bazıları derin depresyonda olduğum için güldüğümü söyelese de –ki hiç beceremem mış gibi yapmayı neyse odur yani- tüm samimiyetimle içimden geldiği için gülerim. Ve bunun bana şahane kapılar açacağını hiç düşünmemiştim. O kapıyı açanlar sizler çok kıymetlisiniz ve her zaman ‘iyi ki’ olarak kalacaksınız, filmin sonu iyi bitmese bile bana fırsat verdiniz çünkü. Minnetle ve şükürle hep sizleri anacağımdan şüpheniz olmasın.
- Sana sevgisini gösterene, sen de göster, seni seveni sen de sev. Ve yalnız bir şeyler yapmaktan asla çekinme! Bağzı arkadaş bildiklerin bırak öyle kalsın. Yoluna tüm içtenliğinle ve samimiyetinle devam et. Sonun da kazanan sen olacaksın, inanıyorum.
- Ve son olarak; aklımda olan birkaç şey var, öncelik listemi oluşturup paylaştığım, uzun uzun konuştuğum insanlar oldu. Şaka yapmıyorum. Lisede ki müdürüm bile buna dahil oldu.
Ve konuştuğum her insan, her birey, her farklı kafa bana aynı şeyi söyledi.
’Sen yaparsın Ceren! Yeter ki kararlı ol…’’
Ve bunu öyle bir zamanda söylediler ki, kendimi en gereksiz, en boktan hissettiğim zamanlarda..
Sadece şunu düşündüm,
ben bu insanlara, bu güveni hangi ara verdim?...

10 insandan 9’u bunu söylüyorsa bir şey vardı, konuştuğum insanlar öyle boşa konuşan insanlar değildi.
Ve o an; bir dönüm noktasında olduğumu hissettim.
A,B,C,D,E,F,G bütün planlar ters yüz oldu.
Bu sefer tek plan vardı…
Olacaktı.
Ben bunu başaracaktım.
Kendim için…

ve son bir şey,
korkularım sizinle yüzleşmeye geliyorum, hazır mısınız?
ben çok hazırımda!.



*uzun zamandır yazmadığımdan çenem düştüyse affola sevgili okurum. Devamı gelecek…
*Yazsana, yazsana diye fıyk fıyk beni delirten arkadaşlarıma beni yazmaya teşfik ettiğinden ötürü teşekkürlerimi iletir her birini çok severim.
*Sevgili Gül Çamlıbel’e sevgiyle…
* Şarkı:  https://www.youtube.com/watch?v=OLY2i_DD6tI

1 Haziran 2017 Perşembe

Aşk İle Yap

Hayatımın hangi döneminde olursam olayım mantık hep aynı.
Sevmediğim, beni mutlu etmeyen, aşkla yapamadığım, okuyamadığım şeyi bırak gitsin, uçsun gitsin. Ne gerek var ki kendi enerjini düşürmeye?
Evet, belki deli gibi istedim. Ulaştım da belki. Sonra mı? Sonrası hüzünse, sonrası küfürse, sonrası hay ben seninse eğer ne yapayım ben onu?. Ne gerek var hayatımı mahvetmeye? Neden biliyor musun? Çünkü fazla param, efsane lüks bir evim ve arabam olsun değil istediğim. Tek istediğim; aşkla yapacağım bir iş. Üretebileceğim, bağrıma basacağım bir iş.
Kısaca ne biliyor musun? Beni mutlu eden bir iş!
(işten yürüyorum ben ama bu okulda olabilir, inanın sevmediğiniz hiçbir şey çekilmez. Sevmediğiniz bir kız/erkek arkadaşınızla hayat geçer mi? Benim lügatta geçmiyor sevgili okur)
Şimdi Türkiye şartlarında sevdiği işi yapanlar bir elin parmaklarını geçmez klişesine ‘ben’ giremeyeceğim. Çünkü, bunun bir bahane olduğunu düşünüyorum.
Yani ben böyle düşünüyorum, sizi bilemem.
İstediğim şey ne hala emin değilim ama ne istemediğimi çok net biliyorum o da bana yetiyor.
Huzursuz, stresli, mutsuz ve her gün ‘off’layarak bir işe gitmek istemiyorum.
Zaten hayat şartları çoğu zaman zor, üzülüyoruz, modumuz düşüyor.
Bari işimiz aşkla olsun.

Bari işim aşkla olsun. Güle oynaya gideyim.
Huzur bulayım (tabi ki her gün güllük gülistanlık olmaz ama genel itibariyle huzurluysam arada çıkan pürüzler çok da önemli değil)
Bahaneleri kabul etmiyorum, bahanelerin arkasına sığınmayı da!
Belki de o yüzden ‘sil baştan’ hazırlığındayım.
Bak, tüm samimiyetimle söylüyorum sana.
İstersen müdür de olursun.
Ben bir şirketin müdürü değilim, kendi hislerimin bahçesinin müdürüyüm.
İnanılmaz mutluyum, huzurluyum ve inanır mısın burada suratı asık insan yok.
Suratı asık insan girmeye çalıştığında elektirik çarpıyor ona…  İçin rahat olsun.
Burada herkes deli! Eğer içinde birazcık delilik varsa,
Seni de davet ediyorum.

Şarkı önerisi olarak, Kenan Doğulu-Aşk ile Yap! (çok manidar değil mi?)

27 Nisan 2017 Perşembe

Kaldığımız Yerden Devam

Bağıra çağıra mola bitti, kaldığımız yerden devam diyorum.
Ve pek tabii
Sizinlayım!

Yazmayı özlediğimi arkadaşlarımın, artık yazmıyor musun? Ya da yazıyorsun da bize mi yollamıyorsun? Dediklerinde anladım.
Ha bir de pek içime attım, pek sinirlendim, pek kırıldım, pek çok sevdim.
Hazırsanız başlıyorum ve söz bu kadar ara vermeyeceğim.
Malum ‘’Biz şimdi ne giyeceğiz mevsimine’’ bodoslama daldık, dalmaz olaydık.
Hava bu kadar saçmayken benim normal olmamı beklemek ne bileyim…
Boz Ayı’ nın kuşa özenip bende uçmak istiyaaam diye kendini yırtması gibi bir şey.
Sevgili Boz Ayı, uçamayacaksın. Şimdi sakince o hayalini bir kenara bırak! o dev cüssen ve tatlı göbeğinle başka hayalleri geç.
Not: Seni uçmadan seviyorum.

Kaşla göz arasında Boz Ayıyı da memnun ettikten sonra kaldığım yerden devam ediyorum.
Her ne kadar bu saçma havaları sevmiyor olsam da o kışın soğuk renklerinin rafa kalkıp rengârenk içimizi açan bir çok şeyin gün yüzüne çıkması yüzümde kocaman bir sırıtmaya sebep. Ha bir de o çok sevdiğim leylak kokusunun her yeri sarması..
Sen benim bebeğimsin.

Ama keşke dalın da durduğun gibi vazomda da dursan, solmasan…
Gerçi benimki de laf, boşuna dememişler çiçek dalında güzeldir diye. Sen yine de benim seni deli gibi sevdiğimi, senin kokunu bebek kokusundan başka bir kokuya değişmeyeceğimi bil.
Çiçek dedik, bahar dedik bir de okul var.
Okuldan ziyade okulun bana kattıkları güzel benim için.
İçimden nasıl geliyorsa öyle davrandığımdan beri;  hayatta, okul da bir başka güzel sanki.
Büyümenin bana kattıkları kadar götürdükleri de oldu mesela, keşke olmasaydı dediğim.
Ama inan sevgili okur, insanların acımasız, işine geldikleri gibi davrandıklarını ve belki de en yaralayıcısı senin samimiyetini, iyi niyetini kullandıklarını gördüğümden beri kendi lügatımda birçok şeyi değiştirmek zorunda kaldım.
Gerçi samimi ve deli yanım bana özgü olduğundan onda bir değişiklik yapamadım ama bir tık azaltmaya çalıştığım gerçeği de var.

Geleceği düşünmeyi bıraktım. Tavsiye eder miyim? Bilemem.
Kişiye göre değişir.
Ama ben oldum olası maymun iştahlı bir insan evladı olduğumdan her şeyden sıkılıyorum.
Bugün A noktasına odaklanıyorsam maksimum 1 ay sonra o A noktası beniş bayım bayım bayıyor ve kendime C noktası çizmiş olarak görüyorum.. Tabi sonra o da değişiyor.
o yüzden siz yeni nesil ne der,  heh buldum ‘spontane’ yaşıyorum.
Siz de spontane yaşayın demiyorum herkesin kendi hayatı.
Ben de isterdim bir planım olsun ama işte olmayınca olmuyor.
Hem ne demişler;
Olduğu kadar, olmadığı kader.
Bir de Foça’dan ev dinimiz amin.
Çok sevgiyle, aşkla, umutla kalın.